
Bir Atasözünün Sosyolojik Anatomisi
İhsan Kurt
Toplumların hafızasında, kitaplara yazılmamış ama kuşaktan kuşağa aktarılan bir bilgelik katmanı vardır: atasözleri. Bu kısa ve özlü sözler, yalnızca bireysel deneyimleri değil, aynı zamanda kolektif bilinçaltını ve toplumsal yapıları da yansıtır. “Keser döner, sap döner; gün gelir hesap döner” atasözü, bu derin kültürel mirasın güçlü örneklerinden biridir. Sözdeki yalınlık, aslında karmaşık iktidar ilişkilerine, adalet arayışına ve toplumsal vicdana dair güçlü bir sosyolojik sezgiyi barındırır. Bu yazı, atasözünün yüzeydeki ahlaki uyarı niteliğinden yola çıkarak, onun ardındaki tarihsel, kültürel ve sosyolojik bağlamı gün yüzüne çıkarmayı amaçlamaktadır.
Toplumlar, tarih boyunca yalnızca yaşadıkları olaylarla değil, bu olaylara verdikleri tepkilerle de biçimlenir. Bu tepkiler, kimi zaman yazılı hukuka, kimi zaman da sözlü kültürün içinden gelen bilgelik taşıyıcılarına, yani atasözlerine yansır. Türk halk kültüründe sıkça kullanılan “Keser döner, sap döner; gün gelir hesap döner” atasözü de bu bağlamda yalnızca bir ahlaki uyarı ya da bireysel intikam çağrısı değil, aynı zamanda toplumun iktidar ve adalet üzerine geliştirdiği tarihsel ve sosyolojik bir sezginin ürünüdür. Bu atasözü, gücün geçici olduğuna, otoritenin sonsuz olamayacağına ve nihayetinde toplumun adalet talebiyle bir gün “hesap” soracağına dair ortak bir inancı dile getirir.
Toplumsal yapıların temel dinamiklerinden biri olan iktidar ilişkileri, yalnızca baskı ya da zorlama yoluyla değil, aynı zamanda ideoloji, gelenek ve inanç sistemleriyle de meşrulaştırılarak işler. Bu nedenle iktidarın sosyolojik analizi, onun yalnızca nasıl uygulandığına değil, aynı zamanda neden kabullenildiğine ve ne zaman reddedildiğine odaklanmalıdır. Max Weber’in otorite ve meşruiyet kuramları, bu açıdan önemli bir teorik çerçeve sunar. Weber’e göre iktidar, yalnızca birinin diğerleri üzerindeki egemenliği değil, aynı zamanda bu egemenliğin meşru görülmesi sürecidir (Weber, 2019). Bu meşruiyet, Weber’in üçlü otorite tipolojisiyle açıklanır: geleneksel, karizmatik ve rasyonel-legal otorite.
Geleneksel otorite, tarihsel olarak süreklilik kazanan alışkanlık ve geleneklere dayanır. Bu tür bir otorite genellikle feodal toplumlarda ya da soy temelli yönetim biçimlerinde görülür. Karizmatik otorite, liderin olağanüstü kişisel niteliklerinden doğar; çoğu zaman kriz anlarında ortaya çıkar ve liderin kurtarıcı, dönüştürücü bir figür olarak belirmesiyle meşruluk kazanır. Ancak bu karizma, sürekliliğe dayanmaz; zamanla ya rutinleşir ya da çöker (Weber, 2019). Rasyonel-legal otorite ise modern devletin temelidir; kurallara, prosedürlere ve hukuka dayalıdır. Burada meşruiyet, bireylerin kişilere değil, kurallara bağlılık göstermesiyle işler.
Bu üç otorite biçimi arasında geçişkenlik mümkündür. Özellikle karizmatik otoritenin zamanla bürokratikleşmesi, Weber’in “karizmanın rutinleşmesi” dediği süreci doğurur. Bu süreçte iktidarın meşruiyeti, artık liderin kişisel özelliklerinden değil, oluşturulan kurumlar aracılığıyla sağlanır. Fakat bu geçiş sırasında ya da kurumların yozlaşmasıyla birlikte meşruiyet sorgulanabilir hale gelir. İşte “Keser döner, sap döner” kısmı, iktidarın bu dönüşümsel karakterini, yani gücün sabit kalamayacağını anlatır.
Toplumlar, iktidarın meşruiyetini yalnızca yasalara göre değil, aynı zamanda ahlaki normlara, kolektif vicdana ve kültürel değerlere göre de değerlendirir. Weber’in ötesine geçerek, bu noktada Émile Durkheim’ın kolektif bilinç kavramı devreye girer. Durkheim’a göre toplum, bireylerin toplamından daha fazlasıdır; kendine özgü bir ruhu ve ahlaki sistemi vardır (Durkheim, 2006). Bu kolektif bilinç, hangi davranışların kabul edilebilir olduğu, hangi iktidarın meşru sayılacağı konusunda belirleyici olur. “Gün gelir hesap döner” ifadesi ise bu kolektif bilincin harekete geçtiği, bireylerin artık pasif itaatten vazgeçtiği ve adaletsizliklere karşı toplumsal bir reaksiyonun oluştuğu eşiği temsil eder.
Bu noktada Michel Foucault’nun iktidar analizine de değinmek gerekir. Foucault’ya göre iktidar yalnızca yukarıdan aşağıya dayatılan bir baskı mekanizması değildir; gündelik yaşamın her hücresine sızan, söylem ve bilgi üretimiyle kendini yeniden üreten çok yönlü bir ilişkidir (Foucault, 2000). Dolayısıyla hesaplaşma anı, yalnızca siyasi liderlere değil, tüm iktidar ağlarına, normlara ve pratiklere yöneliktir. “Hesap döner” kısmı, sadece siyasi düzlemde değil, bilgi felsefesi düzleminde de bir kırılmayı, yeniden değerlendirmeyi ve alternatif hakikatlerin sahneye çıkmasını ifade eder.
Peter L. Berger’in “meşrulaştırma” kavramı da bu çerçeveyi tamamlayıcı niteliktedir. Berger’e göre her toplum, kurumsallaşmış yapıları zamanla doğal, değişmez ve haklı gösterecek semboller ve anlatılar üretir (Berger, 1995). Ancak bu anlatılar işlevini yitirip çelişkili hale geldiğinde, meşruiyet sarsılır. Bu sarsıntı, bireylerin sorgulayıcı tutumlarıyla birleştiğinde, “hesap zamanı”nın kaçınılmaz olduğunu gösterir.
Türk kültüründe iktidarın geçiciliğine ve adaletin döngüselliğine dair inanç, yalnızca bu atasözünde değil, birçok sözlü halk anlatımında da yer alır. “Zulm ile abad olanın âhiri berbad olur”, “Alma mazlumun ahını, çıkar aheste aheste”, “Eden bulur, eken biçer” gibi sözler, toplumsal hafızada adaletin zamanla yerini bulacağına dair köklü bir inancı gösterir (İbn Haldun, 2017). Bu söylemler, halkın yönetenlerle arasındaki ilişkiyi yalnızca güç ve itaate indirgemediğini, aynı zamanda ahlaki bir denetim çerçevesine yerleştirdiğini gösterir.
Günümüzde bu atasözünün taşıdığı anlam daha da görünür hale gelmiştir. Sosyal medya, dijital şeffaflık, katılımcı demokrasi ve yurttaşlık bilinci, iktidarın meşruiyetini daha sık sorgulanabilir hale getirmiştir. Weber’in “rasyonel-legal otorite” anlayışı, artık sadece hukuka değil, aynı zamanda hesap verilebilirliğe, şeffaflığa ve etik yönetime dayanmak zorundadır. Çünkü modern birey, yalnızca “kural” isteyen değil, aynı zamanda “adalet” talep eden bir aktördür. Dolayısıyla Weber’in kuramı, çağdaş siyasal düzenlerde bile geçerliliğini korumakta; “gün gelir hesap döner” atasözü, bu taleplerin sosyolojik ifadesi haline gelmektedir.
Sonuç olarak, “Keser döner, sap döner; gün gelir hesap döner” atasözü, bir halk bilgelik ürünü olmanın çok ötesinde, toplumsal düzenin işleyişini, iktidarın doğasını ve adalet arzusunu derinlemesine ifade eden sosyolojik bir sezgidir. Max Weber’in otorite ve meşruiyet kuramı, bu sezgiyi analitik bir düzleme taşıyarak açıklamaya yardımcı olur. Ancak bu açıklamalar, Durkheim’ın kolektif bilinç kavramı, Foucault’nun iktidar söylemi çözümlemesi ve Berger’in meşrulaştırma mekanizmaları ile zenginleştiğinde, atasözünün toplumsal anlamı daha da derinleşir. Nihayetinde her toplum, kendi iç dinamikleriyle bir denge arar. Bu denge bozulduğunda, halkın vicdan terazisi devreye girer. İşte o an, “keser döner”, “sap döner” ve kaçınılmaz biçimde “hesap döner”.
Kaynaklar:
Weber, Max. Sosyoloji Yazıları, çev. Taha Parla. İstanbul: Heretik Yayıncılık, 2019.
Durkheim, Toplumsal İşbölümü, çev. Özer Ozankaya, Cem Yayınevi, 2006.
Foucault, Michel. Hapishanenin Doğuşu, çev. Mehmet Ali Kılıçbay, İmge Kitabevi, 2000
Berger, Peter L. Sosyolojik Düşünme, çev. Ünsal Oskay. İstanbul: Der Yayınları, 1995.
İbn Haldun. Mukaddime, çev. Süleyman Uludağ. İstanbul: Dergah Yayınları, 2017.
Yeni yorum ekle