
Heybedeki Turp Kim?
Yoğun bir çalışma gününün sonunda nihayet kendimi eve atabilmiştim. Kendini sabah yollara atıp ardından akşam eve atmanın verdiği yorgunluğun aslında çok değerli bir yorgunluk olduğunu o gün fark ettim. Dışarıda gürül gürül akan bir dünya olduğunun en çok farkına varanlar tek başınasokakta kalmış olanlardır. Akşam haber ajanslarını takip edeniniz var mı bilmiyorum. Ben o gün üzerimde ki yorgunlukla televizyon karşısına geçip film izleyecektim. Kanallar arasında gezerken bir görüntü ile karşılaştım.
71 yaşında bir teyze hayat pahalılığından söz ediyordu. Fakat onun yaşadığı sadece geçim derdi değil yaşamanın derdiydi. Kendisinin ifadesiyle ‘bazı günler malzeme bulursam yemek yapıp yiyorum bazı günler bir şey olmaz ise aç yatıyorum’ diyordu. Bir de üstüne elini gösterip ‘bakın her tarafı elimin yara oldu tedavi olacak param dahi yok’ diyordu. Belki teyzenin söylemleri bu yazıyı okuyanlar için hiçbir anlam ifade etmeyecek belki de önemsiz gelecek. Bu zamana kadar benim içinde öyleydi ta ki o akşama kadar: Öncelikle kendimi daha sonra sistemi sorguladım. Hayatın akıp gittiğini yaşamın ise bazı insanlar için akmadığını tersine bir akıntıya kapılıp yitip gittiğini fark ettim. Haberde ki teyze yitip giden yaşamlardan sadece biriydi. Yaşamı tıkırında giden insanların elinde bizler dünyayı muhteşem sanıyoruz ama milyonların yiyecek ekmeği bile bulamadığı bir toplum kurmuşuz haberimiz yok. O gün televizyonda haberi gördüm üzerine düşünürken Nazım Hikmet’in şu dizeleri geldi aklıma…
Hani şimdi biz
Bir peri masalı dinler gibi seyrederiz
Işıklı caddelerde mağazaları
Hani bunlar
77 katlı yekpare camdan mağazalardır
Hani şimdi biz haykırırız
Cevap açılır kara kaplı bir kitap Zindan
Kayış kapar kolumuzu
Kırılan kemik, kan
Hani şimdi bizim soframıza
Haftada bir et gelir
Ve çocuklarımız işten eve
Sapsarı iskelet gelir
Hani şimdi biz
Bizler peri masalında gibi yaşarken bazılarının çocuklarının işten eve sapsarı iskelet gibi geldiğini fark ettim.
Böyle bir yaşamı kurgularken hiç mi düşünemedik bazı insanların yitip giden hayatlarını… Thomas Hobbes’un ‘insan, insanın kurdudur’ söyleminde ki haklılığı geldi aklıma…
Birileri ışıklı caddelerde mağazaları izlemek için diğerlerini ışıksız kerpiç evlere hapsettiler. Sonrasında öz eleştiri yapmanın vicdanlarını rahatsız ettiğini fark edip Tanrı’nın sınavı mottosunu kullanmaya başladılar. Zorluklar içinde yaşayan insanlar bir sınavdalar o yüzden böyle bizlerin hiçbir günahımız yok savunması ile kendilerini avuttular. Üstelik tüm bunları söylerken 8 milyon liralık makam aracı satın aldılar çünkü onlar için Tanrı’nın sınavından ziyade bal tutan parmağını yalamalıydı. İnsan doğar, büyür ve ölür fakat bazı coğrafyalar da insanlar doğar ve ölür. Ne yazık ki yaşayamaz. Haberlerdeki o teyze belki bizlere kendi acısını anlatırken insanlık dersi veriyordu. Bizler ise giriş kısmında bahsettiğim gibi yemek dahi bulamayanları ıskaladığımız için işten eve geldiğimizde hissettiğimiz yorgunluktan dolayı şikayetçiyiz. Televizyon karşısında sorgulamalarımı yaparken dayanamadım ve bir an önce kanalı değiştirip düşüncelerimden uzaklaşmak istedim. Hemen kumandayı aldım rastgele bir tuşa bastım ve kanalı değiştirdim. Karşımda yine haberlerden bir kesit ve koskocaman puntolarla ülkenin yetkili ağzından alınmış bir ifade vardı:
TURPUN BÜYÜĞÜ HEYBEDE… Sadece gülümseyebildim.
Yorum
Tebrik
Ozan Can yine duygularımıza tercüman olmuş 🙂
Empati
Milletçe empati kurmayı bilmiyoruz.Halbuki “komşusu açken tok yatan bizden değildir “diyen bir peygamberin ümmeti olduğumuzu söyler övünürüz ama icraata gelince kendinden başkasını düşünmeyen bir millet olduk.
Bu milleti bu hale getirenler utansın…
Yeni yorum ekle