
Dünya Sinema Tarihinde Yükselen Bir Yıldız İran Sineması
İran Sineması, dünya sinema tarihi içerisinde yer alan en eski ve etkileyici sinemalardan biridir. İran’daki politik ve sosyal değişmelerden etkilenerek gelişen İran Sineması, ülkenin kültürünün önemli bir yansıması ve halkının sesi olarak kabul ediliyor. Gerçekçi hikayelere sanatsal yaklaşıma, doğal oyunculuklara, siyasi ve toplumsal konulara ve politik eleştirilere sıklıkla yer verilen İran Sineması, halkın yaşadığı zorluklara ses olmakla kalmayıp, dünyanın en iyi yönetmenleri niteliğindeki ustaların izleyiciyle buluşmasını sağladı. İran Kültürü, toplumu ve tarihi hakkında farklı perspektifler sunarak dünya çapında birçok yönetmen ve sinema tutkununa ilham kaynağı oldu. İran Sineması tarihinde, sineme sansürü ve direnişin yansıması büyük önem arz ediyor.
Ülkemizde de büyük ilgiyle takip edilen İran Sineması’nı sinemaseverlere anlatmak istedim.
İran Sinemasını devrimden sonra 5 dönemde inceleyebiliriz. Bu kapsamda 1978- 2006 yıllarını mercek altına almak gerekiyor.
1.Dönem- BELİRSİZLİK DÖNEMİ-(1978-1982)
1978-1982 yıllarını kapsayan süreçtir. İran Sineması nicelik ve nitelik bakımından tarihinin en kötü yıllarını yaşıyordu. Filmlerin üretimi sayıca en alt düzeye düştü, filmler teknik, biçim, hikaye anlatımı ve oyunculuk açısından oldukça düşük bir yapıya sahipti. Devrimden sonra yapılan ilk İran filmi- Mehdi Madeniyan’ın Feryad-e Mocahed (Mücahidin Feryadı ) isimli filmidir. Bu filmin seviyesi o kadar düşüktü ki, film uzmanlarının devlete yaptığı şikayetler yüzünden film ancak birkaç gün gösterimde kalabildi. İslam’a yüzeysel bakan filmin içinde kadınların olduğu hiçbir sahneye yer verilmiyordu.
Devrimin ilk yıllarında yapılan filmler, genellikle sanayi mahallelerinde yapılan ve belgesel tarzda olan maden ve işçi filmleriydi. Nedenlerine gelince, birisi o yıllarda devrimci ve sol düşüncelerin henüz özgür olması, diğeri ise belgesel tarzı filmlerin konu ve oyuncu olarak daha az problemli olmalarıydı. Bu dönemin başka bir özelliği ise, yasak olan ya da olmayan yerli ve yabancı TV dizileri, sinema filmleri ve müzik kliplerini evlerde video ile seyretmekti. Gizli video filmlerinin kaçak girişi ve servisi bulunmaktaydı.
1980 yılının Eylül ayında Irak güçleri Tahran’a ve İran’ın güney şehirlerine hava saldırıları düzenlediler ve 8 yıl süren şiddet dolu, kanlı, her iki tarafa da zarardan başka bir şey sağlamayan bir savaş başladı. 1989’un Ağustos ayında Irak’la İran arasındaki bu savaş sona erdi. Sekiz yıl süren bu savaş, İran’ın her köşesini ve her insanı derinden sarsmıştı. Savaşın ilk yıllarında çekilen savaş filmlerinde bolca “ cepheye davet” vardı. Filmlerde sivil insanlar, ellerine silah alıp cepheye gidiyorlardı. Hüccetullah Seyfi’nin ( Kilometre Penç)-Kilometre 5-1983) adlı filminde, savaşta oğlu şehit olan bir babanın ölen oğlunun yerine geçip onun ideallerini gerçekleştirmeye devam etmesi anlatılıyordu.
2. Dönem- DEVLET OTORİTESİ ( 1982- 1987)
Bu yıllarda sinema işleri genelde yeni kurulmuş organlar aracılığıyla yapılmaktaydı. Bu organlardan bazıları Hoze-e Honer ve Endişe-e Eslami (İslami Düşünce ve Sanat Merkezi), Bonyad Mastezefan,(Eğitim ve Öğretim Bakanlığı ve İrşad Bakanlığı’ydı. Bu kurumlar genelde İslami bir bakış açısıyla işlediler. Buna rağmen zamanla ülkenin değişen istekleri, bu kurumlarda da etkisini göstermiştir. Yüksek eğitim almamış, daha gelenekçi ve din hükümlerinin sanatta uygulanması gerektiğini düşünen, sinemaya dair oldukça tutucu bir bakış hakimdi, öyle ki sinemayı ortadan kaldırmayı bile düşünüyorlardı. 1982 yılında İrşad Bakanı Ayetüllah Mohemmed Hatemi tarafından Farabi Sinema Kurumu kuruldu. Farabi Kurumu tarafından 1984 yılında alınan altyazı makinesi de İran sinema filmlerinin dünyadaki film festivallerine gönderilişinde büyük bir rol oynadı. 1986 yılında belgesel filmler yapılmasına yoğunlaştı. Bu tarz filmler sansür problemi ile karşılaşmıyordu. Bu dönemin çoğu filmleri, teknik yapı hikaye anlatımı oyuncuların yerli olması ve halk tarafından sevilen kişilerin filmde yer almaması gibi nedenlerden dolayı izleyici kitle tarafından sevilmedi. Resul Sadr Ameli’nin –(Davud’un Çiçekleri-1985) filmi devrimden sonraki ilk aşk filmi sayılmıştır. Filmdeki aşıkların kör olması filmin sansüre girmesini engelleyen şey olsa gerek!
Bu dönemde filmlerde oynayan kadın oyuncu sayısı ya çok azdı, ya da hiç yoktu. Sınırlamalardan dolayı filmlerde kadının toplumdaki gerçek rolünü, faaliyetlerini ve yaşam tarzını görmek mümkün değildi. En iyi halde kadın filmlerde iyi bir anne, iyi bir eş ve iyi bir anneanne ya da babaanne olarak görünüyordu. Daha sonra İranlı kadının güçlü, bağımsız ve faal yapısı, evin gerçek reisi oluşu, sosyal ve mücadeleci karakteri, kadınların başrol oynamasıyla bazı filmlerde konu edildi ve halkın hoşuna gitti. Özellikle Behram Beyzai’nin filmlerinde, genelde güçlü bir kadının hikayesi konu edilirdi.( Köpek Öldürmek, Başo-Küçük Yabancı Misafir).Emir Naderi’nin “Koşucu”-1984 adlı filmi dünya çapındaki bir çok film festivalinde gösterilip büyük beğeni toplayan ilk devrim sonrası filmdi. Bu film Üç Kıta Film Festivali’nde Özel ödül aldı. Devrimden sonra İran’ın ilk müzikal filmi olan Merziye Brumend’in “Şehr-e Muşha”- Farelerin Şehri-1985 adlı çalışması, kukla oyuncularıyla izleyicileri kahkahaya boğdu.
3.Dönem- YENİLENME DÖNEMİ (1986-1990)
Devrim sonrası sinema için parlak bir dönemi kapsıyordu. 1986’da Naser Tavgai’nin “Kaptan Hürşit” filmi Locarno Film Festivali’nde bronz ödül aldı. Aynı yıl Abbas Kiarostami’nin “ Arkadaşımın Evi Nerede?”adlı filmi Cannes Film Festivali’nde ödül kazandı. Kiarostami’nin “ Ödev”-1988 ve Yakın Bakış-1989 isimli filmleri, Cafer Penahi’nin “Beyaz Balon” filmi İran ve dünya sinema festivallerinde değerli ödüller aldılar.
1986’da Rahşan Beni İtimad, en başarılı kadın yönetmendi. Mizahi, alaycı içeriğiyle, Şehrin Kenar Mahallesi-1987 filminde dönemin kargaşasını, Sarı Kanarya’ da-1988 adalet ve düzen kurmaktan aciz kanunu, Yabancı Para-1989 filminde sade bir devlet memurunun bir miktar dolar bulunca yaşadıkları çerçevesinde ekonomik kriz ve İran parasının değerinin düşmesini yansıtmıştı.
Savaşın etkileri ve ülkenin var olan ekonomik problemlerinden dolayı yaşanan boşanmaları Tehmine Milani’nin “ Boşanma Çocukları” filminde, sosyal davranış ve kültür eleştirisini Siyavuş Şakeri’nin “Büyük Cincal” adlı filminde, Huseyin Zendbaf’ın “ Memuriyet” adlı filmini ve Daryuş Mehrcui’nin “Hamun” filmlerinde görmek mümkündür.
Bu yıllarda genç olmak, her zamankinden daha zor gösteriliyordu. Genç nesle ve isteklerine ilgi gösteren kimse yoktu. Sinema ekranlarında çoğunlukla olgun erkek oyuncular boy gösterdi, ama daha sonra çocuk oyuncular kullanılmaya başlandı. Hiç hesapta yokken, çocuklar sinemayı fethettiler. Çocuklar büyüklerin sorunlarını hikaye edip, sade bir şekilde dile getirdiler. İran çocukları, barış ve arkadaşlıktan konuştular. Onlar teknoloji, para ve bugünkü yaşam şartlarından uzak biçimde, ideallerini sadakat ve masumiyetle ortaya koydular. Büyükler şarkı söylemekte, hislerini göstermekte, giyiniş şekillerinde serbest değilken çocuklar bunları yapabiliyordu. Bu dönemin gerçekçi İran Sineması, aslında idealci ve hayaliydi. Çocuklar, güçsüz olmalarına rağmen aydınlığa ulaşacaklarını iddaa ettiler. Bunlara örnek olarak Ebrahim Foruzes’in “ Anahtar”-1986, Emir Nademi’nin “ Koşucu”-1984 ve Su, Rüzgar, Toprak-1985, Mecid Mecidi’nin Gökyüzü Çocukları-1996, Penahi’nin “ Beyaz Balon”-1984 filmleri gösterilebilir. Bu filmlerde akvaryum balığı almak “Beyaz Balon” ,yaşayabilmek için buz parçasını ele almak “ Koşucu”, ödev defterini sahibine vermek için yollara düşmek “Arkadaşımın Evi Nerede”, bir çift ayakkabı alabilmek “Gökyüzü Çocukları” gibi son derece basit hedeflerdi. Toplumun yapısını sembolik olarak ortaya koyuyordu ki, bu basit isteklerin her biri hem çekici hem de ulaşılması zordu. İran’ın en kanlı döneminde çocuklar, sinemada barış ve dostluğu konuştular. İran ve batı arasındaki çatışmalar, sinema içinde başka bir şekil aldı. İran filmi batılı izleyicileri cezbetti. Savaş döneminde çocuklar savaşın şiddetini yok sayarak İran kültüründe var olan dostluğu hatırlattılar. Cafer Penahi’nin “ Ayna” filminde çocuklar, slogan atmadılar, bağırmadılar, şakalaşmadılar, maceracı değildiler, sadece kendilerini buldular.
Bu dönemdeİran medyası da kültürel değişim yaşamaya başlamıştı. Devlet yöneticileri batının kültürel öğelerine karşı çıktılar. Batı filmleri, müziği ve bazı mecmualar devrimden sonra yasaklandı. Buna rağmen devrimden sonra ilk yıllar video ile daha sonra yasak olan çeşitli İranlı ve yabancı filmlerin takibiyle, evlerin çatısında çanak antenler birer birer yükseldi. Çanak antenler yasak olmasına karşın, değişik ülkelerin TV kanalları, müzik klipleri ve haberleriyle zamanla ekonomik problemler ve dini yönden İran ve batı kültürü arasında kalan gençlerin problemleri, daha ciddileşti. İran’dan batı ülkelerine göç edenlerin sayısı yükseldi. Artık mülteci kelimesi, herkes tarafından bilinen bir kelime haline gelmişti.
4.Dönem- TİCARİ SİNEMANIN GELİŞİMİ (1990-1997)
Film üretimi yasaların değişmesini sağlayamamıştı. Ancak 1990’larda seyirciler gösterdikleri tepkilerle film yasalarının değiştirilmesini istediler. 90’lı yılların başında Behruz Efhemi’nin “Gelin” ve Tehmine Milani’nin “Başka Ne Haber?” adlı çalışmaları, çok ilgi gören filmlerdi. 1990 yılında İran Film Festivali’ne katılan 30 filmin içinde sadece “ Gelin” filminde bir düğün sahnesi ve gelin vardı. “Gelin” filmi yeni makyajlı oyuncularıyla bir mucizeydi! Film 1991 yılında İran Sineması’nda hasılat rekoru kırdı. Savaşlardan sıkılan halkın ilgisi, komedi ve aile içerikli filmlere dönüktü. Rahşan Beni İtimad’ın yazdığı ve yönettiği “Nergis” filminde kendinden genç bir erkek ile imam nikahı kıyan ve aşık olan Afag, toplum bakımından sağlambir kadın olarak algılanmaktadır. Filmde toplumun kabul ettiği yazılı olan ve olmayan kurallar ve kültür sorgulanıp, toplumun bakış açılarının değişmesine uğraşılır.
Son zamanlarda başta Abbas Kiarostami’nin filmleri olmak üzere İranlı bazı yönetmenlerin filmlerinin uluslararası festivallerde aldığı ödüller, değerli yönetmenler ve filmciler, dünyadaki önemli festivallere jüri olarak davet edilmesi, İran içinde sinemaya dair tuhaf negatif tartışmalar gelişmesine neden oluyordu. Kimileri “ Filmlerde yabancıların hoşuna giden konular işleniyor” diye itiraz ederek sanatsal filmler yapılmasına karşı çıktılar.
1990 yılı Ağustos ayında İran’ın kuzeyinde gerçekleşen deprem sonucunda yaklaşık 50.000 kişi hayatını kaybetti. Abbas Kiarostami depremden sonra zarara uğrayan mıntıkaya eski filminin oyuncularını bulmaya gider. Filminde karşılaştığı olayları, insanların perişanlığını, hayata devam etmek için duydukları ümit ve yaşam isteklerini, ölüm ve yaşamı doğanın ve hayatın iki değişik yüzü olarak kabul etmelerini anlattığı “Yaşam Başka Hiç” adlı filmi çeker. Bu film 1992’de Cannes Film Festivali’nde Rossellini ödülünü aldı.
Tartışma ve çatışmalara yol açan filmler ve ülkenin diğer siyasi şartları sonucunda, 1992 yılında Hatemi İrşad Bakanlığından istifa etti. Uzun süren savaş yıllarında her şey, insanların çevreleri, devletin politikaları değişmiş, yeni ilişkiler ve siyasetler ortaya çıkmıştır. 1995 yılında İran Sinemasının birinci sırasını asi ve anarşist gençler doldurdu. 1990’ların ortasında devletlerarası çatışmalar ve toplumun problemlerinin ilerlemesinden ötürü bazı gelişmeler yaşandı. Zamanında yasaklanmış filmlerin bir kısmına gösterim izni verildi.
5.Dönem- SOSYAL SİNEMA (1997-2006 )
Bu dönemin en belirgin özelliği, devletten bağımsız olarak çalışan bazı yönetmenler tarafından insan ve toplum problemleri ve çağdaş insanın sıkıntılarına değinen filmlerin yapılmasıydı. Ahmet Rıza Derviş’in “ Eylül Ayında Doğanlar”-1999 filmi. Film, Üniversite gençliğinin problemlerini, gençlerin görüşlerini, siyasi olayları göz önüne sermektedir.
Behruz Efhemi’nin “Zehir Zemberek”-2000 filminde şeriatın en tartışmalı konularından “ mut’a nikahı” konu alınır. Filmde İran toplumunun ahlaki duygusal ve maneviyata saygı gösteren bir toplum olduğu iddaları sorgulanmaktadır.
Yeni neslin eğitim seviyesi daha yüksekti ve Radyo- TV gibi iletişim araçlarından, bilgisayar, internet gibi gelişmelerden faydalanıyorlardı. İran filmleri gençlerle ilgili konuları ele almaya başladı. Aile, geçimsizlik, kanunlarla ilgili problemler, arkadaşlık kurma, zor evlilik gibi…
Bu dönemin yönetmelerinden Samira Mahmelbaf’ın “ Kara Tahta”-1999, Bahman Gobadi’nin “Sarhoş Atlar Zamanı”-1999 ve” Kaplumbağalar da Uçar”- 2004 adlı filmleri verici yaşamları, bölgenin haşin tabiat şartları ve Saddam Hüseyin’in kimyasal silahlarla Halepçe’ye düzenlediği katliam anlatılmıştır. Bahman Gobadi’nin “ Sarhoş Atlar Zamanı” 1999’da, Hasan Yektapenah’ın yönettiği “ Cuma” filmi ile Cannes’de Altın Kamera Ödülü’nü ortak kazandılar. 2005 yılında Gobadi’nin yönettiği “Kaplumbağalar da Uçar”yüksek seviye tekniği ve zengin estetiği ile yirmiden fazla ödül aldı.
Samira Mahmelbaf in üçüncü filmi “Akşam Beşte”, 2003 yılında Cannes’te Jüri Özel Ödülü’nü aldı. Abbas Kiarostami’nin “Kiraz’ın Tadı”-1997, dünya sinemasının en önemli ödülü olan Altın Palmiye’yi ve Paris’te UNESCO’nun özel ödülünü aldı. Mecid Mecidi’nin” Gökyüzü Çocukları”-1999 adlı filmi Oscar ödülüne aday olan ikinci İran filmidir. Mecidi’nin “ Allah’ın Rengi” filmi de Oscar ödülüne aday oldu.” Kelebek” filminin yönetmeni Kemal Tebrizi toplumda din adamlarına dair duygu ve düşünceleri mizahi bir anlatımla ele almaktadır.
2006 yılında İran’da 80 civarında film çekildi. Savaş, komedi, aile, macera filmlerinin konuları toplumsal ve siyasal içerikli temalara sahipti, bu yüzden de şaşırtıcı sonuçlar alındı. Son yıllarda çekilen İran filmlerinin çoğunluğu yakın tarihin hüzünlü ve karmaşık yapısını anlatır.
Yaşamın her alanında etkili olan baskıcı zihniyeti ve özellikle devlet eliyle sürdürülen sansür mekanizmasını aşmak isteyen sanatçılar, sanatın hangi dalı olursa olsun mitler, simgeler, imgeler ve dolaylı anlatım yollarını kullanarak sanatlarını inşa etme yoluna gitmişlerdir. Söz konusu bu çıkış yolu, sanatın önünde baskıların sınır olamayacağı ve sanatçının sanatını her şeye rağmen yapma aşkının mutlaka bir çıkar yol bulacağının göstergesi olarak okunabilir.
KAYNAKÇA
Tarihsel Gelişimin Işığında İRAN SİNEMASI
Yazan: Makrokh Shirin Pour
Es yayınları- 217 sayfa
Yeni yorum ekle