
Türküm, Doğruyum, Çalışkanım
Ozancan Dernek
Memleket sözcüğü tarih boyunca dönemin şartlarına göre insanlık için farklı anlamlarda kullanılmıştır. Her milletin içinde yaşadığı sınırlarla çevrili toprak parçası vatan olarak adlandırılmıştır. Sadece kavramsal olarak bir tanımlama yapmak vatan kelimesi için yüzeysel kalır. Bireylerin aynı toprak parçası üzerinde asırlar boyu kolektif bilinç ile yaşaması, hissettikleri duyguları, kendi tarihlerine borçları, geçmişten geleceğe köprü olma misyonu ve asıl önemli olan vatanlarının devamlılığı için katlandıkları acıları, üzüntüleri, birlik olmaları kavramın içini dolduran yegâne unsurlardır. Dünya üzerindeki toplumlar kendi milli kültürleri çerçevesinde vatanlarını korumakla kendilerini görevli hissedip yaşam biçimlerini bu doğrultuda şekillendirmiştir. Kendi tarihimizde de ilk Türk devleti Asya Hun devletinden başlayıp son Türk devleti Türkiye Cumhuriyeti’ne kadar aynı misyonu görev edinmiş insanlarımız: Türküm, Doğruyum, Çalışkanım...
Vatanın bir karış toprağına zarar gelmemesi için. milli şuurla mücadeleye devam etmektedir. Fakat milli şuur ne yazık ki bazı dönemlerde halkın karşısına konumlanıp kendi çıkarları doğrultusunda memleketini uçurumdan aşağı atan yöneticilerle yok edilmeye çalışılmıştır. Memleketin her bir köşesinin zapt edildiği zamanlarda bile topraklarımıza, insanlarımıza, geleceğimize verilen zarar, ikballerinden başka hiçbir şeyi düşünmeyen erklerin verdiği zarardan daha azdır. En azından vatanımızı düşman olarak gören milletlerin ne yapacağını bilebiliyoruz. Fakat kendi içimizdeki düşmanın ne yapacağını bilmek oldukça zordur. Tarih daima İhanet edenler ile ihanete karşı mücadele edenler arasında tekerrür etmiştir. Cumhuriyet tarihi bunun en iyi örneğidir. Memleketimiz kendi geleceğini garanti altına almak isteyen padişahların açmış olduğu yıkımın, Kuvayı Milliye ile yeniden sağlam temeller üzerine oturtulmasıdır. Dünyada her dönemin savaş biçimi elbette farklı olmuştur. Sahada yenemediğin düşmanını masada yenmek, masada yenemediğinin memleketinde iç karışıklık yaratarak oda olmazsa düşmanın demografik yapısını bozmak hiçbiri olmazsa yöneticisini kendi tarafına çekerek yok etmek.
Türkiye Cumhuriyeti özelinde bakarsak tabloya Osmanlı devletinin yıkılması için elinden gelen, her fırsatı değerlendiren düşman uluslar, 1881’de doğan bir adamı ve silah arkadaşlarını hesaba katamadıkları için planları bozuldu. Bu yüzden yüzyıllık bir süreçte ilmek ilmek işledikleri planlarını son dönemde hız kazandırarak uygulamaya çalışan bir politika ile memleketimiz karşı karşıya.1980’li yıllardan itibaren darbelerle, demografik yapıyı bozma planlarıyla, iç karışıklık yaratacak ayrıştırmalar ortaya koyarak, eğitimi, adaleti, aile yapısını bozmaya yönelik politikalar uygulayarak yüzyıl öncesinin intikamını almaya çalışıyorlar. Daha önce belirttiğim gibi elbette düşman uluslar kendi çıkarları için elinden gelen her şeyi yapmak isteyecektir.
Fakat acı veren memleketin bir avuç menfaat severin oyuncağı yapılmak istenmesi…
Nice umutlarla Türk ırkının yaşaması ve gelecek nesilleri muasır medeniyetler seviyesinde güçlü bir şekilde birey yapma arzusuyla yola çıkılan Cumhuriyet misyonundan, bu toprakları Türkün dışında herkes için vatana dönüştürme girişimi gün geçtikçe hissediliyor. Kendi vatanımızda yabancı olmak Türk ulusunun tarih boyunca karşılaştığı bir durum değildir. 21. Yüzyılın ilk çeyreğinde uygulanan politikaların tamamı Türk’e ve Türklüğe yapılan düşmanca uygulamalardır. Bir ulusun ekonomi kurumu, sağlık kurumu, eğitim kurumu hepsi yanlış kararlar sonucunda bozulabilir, ardından hükümet değişir yeni kararlarla düzeltilebilir. Fakat bir ulusun demografik yapısı bilinçli şekilde değiştiriliyorsa bağımsızlığını kaybeder. Türkiye’nin sığınmacı problemi o kadar fazla göze çarpıyor ki, bir çok beldenin neredeyse tamamı Türk olmayan insanlarla dolup taşıyor. Bazı bölgelerde yöneticiliğe aday olacak kadar çoğalan gruplarla karşı karşıyayız
Buradan dönüş elbette mümkün, küllerinden doğan bir toplumun devamı olmak içimizde bir yerde vatanın bağımsızlığı için kararlılığımızı saklı tutuyor. Çünkü biliyoruz ki misakı milli sınırlarımız bizlere hediye edilmedi. Genç yaşlarında hayatlarından vazgeçen atalarımız tarafından kanları ile çizilerek elde edildi. Nice umutlar, nice aileler, nice hayatlar yok oldu memleketin her bir karış toprağı için…
Atamızdan öğrendiğimiz gibi bizi yine kurtaracak olan kendi azim ve karalılığımız olacaktır. Bu azim ve karar vatan sevdalılarına zamanında yönetici gibi gözüküp memleketin her bir ferdini sindirmeye korkutmaya çalışanların arkasına bakmadan düşman uluslara sığındığını gösterdi. Yazımın başında belirttiğim gibi tarih her zaman tekerrür eder. İyi veya kötü. Geçmişe baktığımızda Türk tarihi halk için hep iyi, yönetenler için hep olumsuz sonuçlar doğurmuştur. Bu yüzden ne olursa olsun Türkiye'nin bağımsızlık mücadelesi her bireyin onuru ve namusudur. Dünya bilir ki Türkler onurundan ve namusundan ölmesi mevzu bahis dahi olsa asla vazgeçmez.
Yazımı bitirirken Ziya Gökalp’in Vatan adlı şiirinin mısraları ile bir ulusun Türk olma vatan bilincini aktarmak istiyorum...
Bir ülke ki camiinde Türkçe ezan okunur,
Köylü anlar manasını namazdaki duanın...
Bir ülke ki mektebinde Türkçe Kuran okunur
Küçük büyük herkes bilir buyruğunu Huda'nın...
Ey Türk oğlu, işte senin orasıdır vatanın!
Bir ülke ki toprağında başka ilin gözü yok,
Her ferdinde mefkûre bir, lisan, adet, din birdir...
Mebusanı temiz, orda Boşo'ların sözü yok,
Hududunda evlâtları seve seve can verir,
Ey Türkoğlu, işte senin orasıdır vatanın!
Bir ülke ki çarşısında dönen bütün sermaye
Sanatında yol gösteren ilimle fen Türkündür
Hirfetleri birbirini daim eder himâye
Tersaneler, fabrikalar, vapur, tren Türkündür
Ey Türkoğlu işte senin orasıdır vatanın!
*zorba.com Yayın Yönetmeni
Yorum
Hem değindiğiniz konu hem…
Hem değindiğiniz konu hem yazınız çok değerli olmuş .Tebrik ederim.Başarılarınızın devamını dilerim
Yeni yorum ekle