İran Azerbaycanı

Kültür

İran Azerbaycanı

“Çok hoşal oldum”

 

Murat Özsoy

1990 yılıydı… Altı ülkeyi kapsayan belgesel film çekimlerimiz nedeniyle İran Azerbaycanı’nı ziyaret ediyoruz.  Doğubayazıt, İshak Paşa Sarayı ardından üç landrover arazi aracıyla Gürbulak sınır kapısından ayrılıp İran sınır kapısı Bazargân’a varıyoruz. “Hadi siz bir düşün.” diyor Azeri kökenli gümrükçü. Birbirimize bakıyoruz şaşkınlıkla... Meğer arabalardan inmemizi istermiş.

“Ne Doğu, Ne Batı, İran İslam Cumhuriyeti” yazılı kapıdan geçiyoruz. “Doğu” sözcüğü Sovyet bayrağının renkleriyle, “Batı” sözcüğü ise Amerikan bayrağınınkilerle yazılmıştı. Henüz Varşova Paktı ve Sovyetler 1991’deki dağılışını yaşamamıştı.

Pasaportlarımıza giriş damgaları vuruluyor. Artık İran’dayız... Az ilerde Pasdaran Devrim Muhafızları durduruyor bizi. Araçlarımızı kontrol ediyorlar.  Bizi durduran polise izin belgelerimizi gösteriyoruz. İzinlere bakıp “Ya Ali” diyor. Birçok anlama gelen bu sözcük “Tamam, anlaştık” anlamında da kullanılıyor.

Duvarlarında Türkçe olarak “Amerika’ya Ölüm, Rusya’ya Ölüm.” yazılı bir benzinciye giriyoruz. Üç landrover’ın kırkar litrelik depolarını dolduruyoruz. Hepsi için sadece yarım dolar ödüyoruz.

Türkçe olarak “Amerika hiç bir halt edemez.” yazılmış bir kontrol noktasının önünden geçiyoruz.

İran'ın Batı Azerbaycan Eyaleti'nin yönetim merkezi Urmiye’de bir lokantaya giriyoruz. Bizim geleneksel ekmeğimiz yok İran’da... Onun yerine “çörek” yiyoruz. Çörekler kâğıt gibi ince olduğundan ekipteki arkadaşlar garsona “Biraz A-4 getirir misin?” diyorlar. Domates yerken yıllar öncesinden bir lezzet anımsıyoruz. Sera domatesi değil bu yediğimiz.

KIÇIM BURKULDU

Urmiye’de Azericemizi hayli geliştirme imkânı buluyoruz. Ancak anlam kaymaları da az değil doğrusu. Örneğin, Azeriler “ayak” yerine “kıç” sözcüğünü kullanıyorlar. Yönetmenimizin ayağı burkulmuştu bir ara da, Azerilere anlatabilmek için “Kıçım burkuldu” demek durumunda kalmıştı. “Kıç” yerine de “yan” sözcüğünü kullanıyor Azeriler.

“Turki danışırsen?” diye sorduklarında “İstanbuli danışırem” dememiz gerektiğini öğreniyoruz yavaş yavaş. Bizim konuştuğumuz Türkçeye onlar İstanbul Türkçesi diyorlar. Azeriler “Anladın mı?” yerine “Başın taptı mı?” diye soruyorlar.

EVLİ MİSİN, SUBAY MISIN?

Bir keresinde hoş beşten sonra bir Azeri kardeşimiz “Evli misin, subay mısın?” diye sormuştu bana. “Evli de değilim, subay da.” diye yanıtladım. Azeri dostumuz, söylediğimden pek bir şey anlayamadı herhalde ki bir kez daha yineledi sorusunu. Ben de çaresiz aynı cevabı verdim. “Bekârım, bekâr” diye de ekledim. Sonradan anladım ki bizim “bekâr” sözcüğü yerine onlar “subay”ı kullanıyorlar. Gerçi onlarda da “bekâr” sözcüğü var ama “işsiz” anlamına geliyor.

Sonuç olarak benim söylediklerim “Evli de değilim, bekâr da... İşsizim işsiz.” anlamına gelmiş. Kardeşimiz hakkımda neler düşünmüştür kim bilir? “Evli değil, bekâr değil, demek ki nişanlı gibi bir şey olsa gerek” demiştir. İşin ilginci, binlerce kilometre öteden gelen bir çekim ekibinin içinden birisi çıkıyor “İşsizim, işsiz!” deyip duruyor. “Peki, sen bekâr mısın?” diye soruyorum. “Benim sandviçim var” diyor. Meğer dostumuzun sandviççi dükkânı varmış.

Azeriler memnun olduklarında “Çok hoşal oldum” diyorlar. Bir keresinde bir Azeri arkadaşa “Yemeği güzel midir?” dedim bir lokantayı göstererek. “Evet” dedi, “Çok beter kasası vardır.”

Öğrendiğimiz üç beş kelime Farsçaya güvenip “Kem Farsi bilirem.” diyoruz bazen. “Az” anlamına gelen “kem”i bizdeki “kem küm”den ötürü, hepimiz kısa sürede öğreniverdik.

Urmiye’den ayrılıyoruz. Bir mola yerinde Azeri gençler sarıyor çevremizi. El sıkışırken biz “merhaba” diyoruz, onlarsa “yallah”. “Evlilik ne zaman?” diye soruyoruz bıyıkları yeni terleyen gençlere. “Ders kurtuldu, askerlik kurtuldu, iki yıl bekâr işteba, sonra evlencez” diye yanıtlıyor içlerinden biri.

MAZOT SUDAN UCUZ

İran fiyatlarına pek alışamadık henüz. On bir kişi kaldığımız otele 2600 Tümen yani 18,5 dolar ödedik. İki kilo muz aldık, 8 dolar verdik. Üç arazi aracını servise soktuk, iki kilo muz parası kadar tuttu. Çay içiyoruz 100 tümen, o tarihin kuruyla 70 cent... Üç depo dolduruyoruz, yine 100 tümen, hem de bahşişiyle birlikte.

Bina aleyh Başbakan Süleyman Demirel’in 1980’de döviz darboğazı nedeniyle telaffuz ettiği “70 sente muhtacız!” durumunu yaşamaksızın 70 sentlik ödemelerimizi başarıyla ve büyük bir mutlulukla gerçekleştiriyoruz. 1990 yılının İran fiyatları doğrusu hepimizi şaşkına çeviriyor.

BAYRAK DENİZİ

1980-88 İran-Irak savaşı bir milyon kişinin ölümüne, iki milyon kişinin yaralanmasına, 150 milyar dolar maddi hasara, her iki ülkede de çok ağır yıkımlara yol açmıştı.

İran’da tüm kentlerin girişleri şehitlerin dev resimleriyle dolu. Tebriz’de bir mezarlığı ziyaret ediyoruz. Mezarların üstüne bir camekân yapılmış; içine, savaşta şehit düşen gençlerin resimleri, kullandığı kolonya, diş macunu, diş fırçası, ayna gibi kişisel eşyalar,  çiçek süslemeler ve Kur’an yerleştirilmiş. Bu eşyalar solmasın diye de camekânın içine tül perde çekilmiş.

İstisnasız her mezarın üzerinde bir bayrak dalgalanıyor. Bir bayrak denizindeyiz sanki. İhtilaldan sonra İran bayrağındaki “kılıç tutan aslan” kaldırılmış, Fars harfleriyle “Allah” yazılmış. Sembol tersine çevrilince iki tarafta “Ne” sözcüğü ortaya çıkıyor. Sonuç olarak bu sembol “Ne Doğu, Ne Batı” anlamını da içeriyor.

LOKANTA BAĞLI

Tebriz’de dolaşırken yanımıza bir Azeri kardeşimiz geldi. “Men İstanbul’a çok gelirem. Gelince Laleli Otel’e düşerdik” dedi. Başka biri “Siz televizyonda işliruk?” diye sordu. “Televizyonda mı çalışıyorsunuz?” anlamına geliyormuş. “Sizin Erzurum’un dili bize yakındır” diyor bir diğeri.

Emel Sayın kaseti soruyorlar sık sık. “Yok” diyoruz. “Siz kulak asmaz mısınız?” diyorlar. “Asarız asarız da, yanımızda yok.” diyoruz. “Yıkamak” yerine de “yuvmak” sözcüğünü kullanıyor Azeriler. Meşrubata “işmak”, çorbaya da İngilizcedeki karşılığına benzer biçimde “sup” diyorlar.

Azerilerin “çorba” dediği et, soğan ve patates yemeği. Patatesin Azericesi “yer elma”. İki buçuk yerine “iki yarım” sözcüklerini kullanıyorlar. “Sizi aparırım ora” diyorlar. “Sizi götürürüm oraya” anlamına geliyormuş. Vedalaşırken “Allah’a emanet” anlamında “Allah’a tapşırdım” diyorlar. “Kapalı” yerine de “bağlı” sözcüğünü kullanıyor Azeriler. “Lokanta bağlı” diyorlar örneğin.

“YA NERESİNİ SIKACAKTIM Kİ?”

Bir benzinciye giriyoruz. Araçlarımızdan birinin tepesindeki mazot dolu bidonda minik bir delik fark ettik. Sürücü arkadaşımız bidonu indirdi, arabadan huniyi aldı, delikten akıp ziyan olmasın diye bidondaki mazotu depoya boşaltmaya başladı.

Az sonra İranlı benzinci geldi yanımıza, bize bakıp güldü. Ardından kuyrukta hemen arkamızda duran kamyoncu gülmeye başladı. “Neşeli insanlar şu İranlılar” diye düşünüyoruz, biz de gülümsüyoruz.

Az sonra İranlı mihmandarımız geliyor, yüzünde şaşkın bir ifade; “mazotu niye depoya döküyorsunuz?” diye soruyor. Bir zamanlar gazeteciler Başbakan Demirel’e sormuşlardı “Muhalefet lideri Ecevit’le küs değil misiniz, neden elini sıktınız?” diye. O da bir gerdan kırıp gazetecilere bakmış ve “Ya neresini sıkacaktım ki?” diye sormuştu.

Nedense birden aklıma bu diyalog geldi, “Ya nereye dökecektik mazotu?” dedim. “Yere tabii...” dedi rehber. Ardından da ekledi, “Bak, o kadar zahmet ettiniz, o huniyi çıkardınız, zar zor bidonu huniye boşalttınız, şimdi huni de, elleriniz de mazotlandı. Bu kadar sıkıntıya değer miydi hiç? Dökün yere, olsun bitsin! Öyle ya benzin hele hele mazot sudan ucuz İran’da…

Benzin sudan ucuz ama şeker pahalı bu ülkede. Onun için de Türkiye’den İran’a giriş yapanlar, yanlarında karton kutularla çikolata, bisküvi, kavanoz dağlarıyla fındık ezmesi getiriyorlar…

Yorum

Ali Fuat DAL (doğrulanmamış) Pa, 12 Ocak 2025 - 18:39

Yemeklerin, akaryakıtın, işçiliğin, Güney Azerbaycanda ne kadar ucuz olduğunu, konuştukları Türkçe'nin güzelliğin8e bayıldım. Azerbaycan'da konuşulan Türkçe en kısa zaman zarfında öğrenebileceğimiz bir lisan. Bir zamanlar Azerbaycanlı misafirlerime rehberlik yaparken onlarla anlaşmakta büyük zorluk yaşamamıştım.
Özüm=ben
Ata=baba
Düşecek var=inecek var
Maşını saklayalım=arabayı park edelim.

Cevdet (doğrulanmamış) Pa, 12 Ocak 2025 - 19:09

İran'daki Azeri kardeşlerimizin dilleri ile ilgili harika bir yazı.
Bilgilendirme için çok teşekkürler.
Yazarı kutluyoruz.

Işık (doğrulanmamış) Pt, 13 Ocak 2025 - 07:59

Çok akıcı dille yazılmış bir yazı. İki halkta Türkçe biliyor. Dil de anlam bakımından bu kadar mı fark olur diye insan düşünüyor. Emeğine sağlık

Vedat Yazıcı (doğrulanmamış) Sa, 21 Ocak 2025 - 12:02

Sağ ol sevgili Murat Özsoy. Yararlanarak, zevk alarak okudum değerli yazını.

Yeni yorum ekle

Düz metin

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.