
Tanrı’nın Özgürlüğü ve Zorunlu Tabiatı
Levent Edige Özdemir
I
Tanrı’nın özgürlüğü ya da zorunlu tabiatı hakkında sürdürülecek metafizik bir soruşturmada öncelikli olarak yanıt aranan temel sorun, Tanrı’nın eylemlerinin zorunlu mu yoksa mutlak bir özgürlük biçiminde mi meydana geldiği, onun için söz konusu edilebilecek türden bir özgürlük olup olmadığıdır. Soruşturmanın, İlk ve Orta Çağ felsefesi ekseninde,Tanrı’nın “Bir”, “İlk Neden” ya da “İlk İlke” olduğu gibi kavramsallaştırmalardan yararlanılarak ilerletilmesine çalışılacaktır. Kendisinde özgürlüğün soruşturulduğu Tanrı, felsefedeki, özel olarak da Fārābī’nin metafizik anlayışında belirginleşen anlamıyla ele alınacaktır. Öte yandan bu soruşturma, nihaî bir sonuca ulaşmayı ya da normatif bir iddiada bulunmayı hedeflemeksizin, ele alınan mesele üzerinde düşünmeyi, doğru sorular yöneltmeyi ve akıl yürüterek tutarlı çıkarımlarda bulunmayı amaçlamaktadır. Buna ek olarak Tanrı’nın tabiatı hakkında, onun özelliklerine ilişkin yargıların temellendirilmesindeki güçlük ortaya çıkacak, Tanrı hakkında söz sarf etmede temkinli olmanın gereği anlaşılacaktır. Meselenin oldukça kapsamlı olması nedeniyle, tartışmalara girmeksizin kabul edilen tanımlamalar yapılacak, meseleye ilişkin filozofların düşünceleri incelenmeksizin kendi çıkarımlarımız öncelenerek ilerlenecektir.
II
Tanrı’nın özgürlüğünün, diğer pek çok meselede olduğu gibi insanın özgürlüğünden yola çıkarak düşünülmemesi gerekmektedir. Özgürlük kavramı hem başka türlü yapabilme yetisine iyelik hem de kendinden başkasına bağlı olmamak şeklinde anlaşılabilmektedir. Oysa ikisi birbirinden farklı olup birincisinin insan için, ikincisinin Tanrı için geçerliliği iddia edilebilir.Buna göre kendinden başkasına bağlı olmamak şeklinde tanımlanacak bir özgürlük, Tanrı için mümkündür. Zira O’nun, ilk neden olduğu kabul edildiğinde etki altında kalması olanaksızdır. Ancak seçim yapabilmek olarak özgürlük, Tanrı için olurlu görünmemektedir. Tercihe yer bırakmayan sabit ve değişmez tabiatı dolayısıyla Tanrı’nın eylemlerinin zorunlu olduğu, olduğundan başka türlü olamayacağı sonucuna ulaşılmaktadır.
Tanrı, kendisinden başka diğer bütün varlıklara varlıklarını verendir; bütün varlığın ilkesi olan mükemmel varlıktır. Çoğu insanın, Tanrı’yı anlayabilmesi için onu algı dünyasına içkin kılması gerekmektedir; aksi taktirde kavrayamamaktadır. Dinî ve mitolojik metinlerde de Tanrı’nın zaman içinde bulunarak insanların ilişkilerine müdahale edici olarak tasvir edilmesi, söz konusu algıyı beslemekte ve bu algıdan beslenmektedir.Böylece insanın, kendi özelliklerini Tanrı’ya yüklediğine şahit olunmaktadır. Felsefenin meselelerinden biri olan insanın özgür iradeye sahip olup olmadığı tartışmaları bir yana, insan, özgür bir canlı olduğunu düşünmekte ve bu inançla yaşamaktadır. Çalışması, yasalar koyması, uyması gerektiğine inandığı ahlakî yargılara bağlılığı ya da uymadığında duyduğu acı bunun başlıca göstergelerindendir. Dolayısıyla çoğu insan, dinî kaygılarla, yazgıya inandığını ifade etse de kaderde yazılanın başa geleceği fikriyle yaşam sürmemekte, tembellik etmemektedir. Etikten ya da hukuktan söz edebilmek de insanın özgür irade sahibi olduğunun kabul edilmesini gerektirmektedir. Aksi halde bireyden söz edilemeyeceği içinondan yaptıklarının sorumluluklarını üstlenmesi beklenemez. İnsanın özgür olduğunu düşünmesi tavrı, gerçeğe uygun olabileceği gibi kuruntu (vehim) da olabilir. Ancak pratikte insanın, kendisinin özgür olduğuna inandığı görülmektedir. Kendisi dahi seçim yapabildiği ve alternatifler arasında kendi kararını verdiği halde (en azından insan, kendisi hakkında böyle bir sanıya sahiptir) varlık vereninin bu özellikten mahrum olduğu düşüncesi ya da mükemmel varlığın özgür olamayacağı önermesiinsandaki bu mükemmellik fikriyle uyuşmamaktadır. Bu uyuşmama, başlıca Tanrı’ya atfedilen özelliklerin doğuracağı sonuçların etraflıca düşünülmemesinin sonucudur. Zira (i.) mükemmel varlığın eylemleri de mükemmeldir; (ii.) mükemmel varlık bir (teklik) olduğu gibi mükemmelin eylemlerinin de bu eylemlerin mükemmel olması için bir olması gerekmektedir. Buna göre (iii.) mükemmel varlığın eylemlerinin zorunlu olduğu sonucuna ulaşılmaktadır.
Zaman-üstü olan, her şeyi bilen ve her şeye güç yetiren olarak nitelenen Tanrı’nın özgürlüğü ne anlam ifade etmektedir? Zaman-üstü olanın seçim yapması tahayyül edilebilir görünmemektedir. Seçim, seçende meydana gelen değişimi gerektirmektedir ki Tanrı için değişimden söz edilmemelidir. Her seçimde seçeneklerin birinin diğerine tercihi, etkilenimi içermektedir. Tanrı’nın ilk neden olarak kabul edildiği taktirde edilgen olması çelişkidir. Aristoteles, Plotinus, Fārābī ve İbn Sīnā’ya göre ilk neden kabul edilen Tanrı’nın eylemleri, doğası gereği zorunludur. En yüksek iyi olan Tanrı, “vācibu’l-vucūd” yani zorunlu varlık olduğu gibi onun eylemleri de zorunludur.
Her şeyin bilgisine sahip varlık için özgürlük mümkün müdür? Bu sorudan Tanrı’nın yapacak olduklarını zaten bildikleri, bu nedenle her şeyi bilenin neyi seçeceğini de bilmesinin zorunluluğu anlaşılmamalıdır. Zira Tanrı’nın zaman-üstü olduğu önermesikabul edilirse ve özgürlük, karar verebilme şeklinde bir seçimi barındırmak zorundaysa, bunun zamanda gerçekleşeceği ortaya çıkmaktadır. Zira seçimin gerçekleşmeden önceki hali ile gerçekleştikten sonraki hali arasında fark bulunduğundan ve seçilende ya da seçende değişim meydana geldiğinden hareket söz konusudur. Klasik tanımıyla hareketin sayımı demek olan zamanın, Tanrı ile ilişkisiz olduğu denmişti. Öyleyse zaman içerisinde bulunamayacağından Tanrı’nın tercih içerikli bir özgürlüğe sahip olmadığı anlaşılmaktadır.
Özgürlüğün hem başka türlü yapabilmek hem de kendinden başkasına bağlı olmamak şeklinde anlaşıldığı, birbirinden farklı olan bu iki tariften ilkinin insan, ikincisinin Tanrı için geçerli olabileceğinin öne sürülebileceği iddia edilmişti. Bir varlığın, özgür olmakla nitelendirilebilmesi için kendisinde bu iki niteliğin aynı anda bulunması koşulu öne sürüldüğünde ne Tanrı ne de insan için özgürlük söz konusu edilememektedir. Ayrıca kendinden başkasına bağlı olanın yani etkilenim altında bulunanın başka türlü yapabilmesi durumunun bir sanı olduğu da denebilir. Nedenler oluştuğunda ortaya çıkaracakları nedenli de zorunlu olarak varlığa çıkacaktır.
Tanrı’nın özgürlüğü,modern felsefede de tartışılan bir mesele olmuştur. Spinoza, bütün varlığın Tanrı’nın zorunlu doğasından zorunlu olarak varlığa geldiğini belirtmektedir. Leibniz, Tanrı’nın en iyi dünyayı seçtiğini savunarak ona tercih özelliği yüklemekte ancak bunun da Tanrı’nın mükemmelliği dolayısıyla en iyiyi sınırlı bir seçim olarak tercihi gerçekleştiğini iddia etmektedir. Böyle bir seçim, sözde olduğundan özgürlük kavramıyla çelişmektedir.Ayrıca Kierkegaard, Tanrı’nın, insan aklını aşan biçimde mutlak özgürlüğe sahip olduğunu savunmaktadır. Aklın aşkınlığında konumlandırılan Tanrı eylemleri, Tanrı’yı felsefî bilgi alanının dışına itmektedir. Süreç teolojisi (process theology) ise Tanrı’nın mutlak değişmez değil zaman içinde ilişkisel ve değişen olduğunu savunmakta, buna bağlı olarak da süreç içerisinde bir özgürlüğü bulunduğunu öne sürmektedir. Süreç teolojisi, Tanrı anlayışı bakımından klasik tasavvurlardan ayrıldığından, buradaki Tanrı’nın özgürlüğü hakkındaki önermelerya kendi kabulleri etrafında değerlendirilmeli ya da doğrudan bu yaklaşım felsefî açıdan tahlil ve tenkit edilmelidir. Her halükârda bu yaklaşımın teolojik bir zihniyet taşıdığı göz önünde bulundurulmalıdır.
Yeni yorum ekle