Toprağın Teni

Sanat

.

 

Toprağın Teni

Elif Sezer ve Ezgi Bakçay

 Söyleşi: Faruk Çelik

 

Adana’da KUN Art Space’nin düzenlediği “Toprağın Rengi” isimli serginin organizasyonunu Elif Sezer,küratörlüğünü de Ezgi Bakçay üstlendi. 18 Ocak – 8 Şubat 2025 tarihleri arasında Seyhan Çırçır Sanat Merkezinde açılan bu sergi,hem konusu hem de biçimsel olarak sergi düzenleme açısından çok ses getirdi. Özellikle Adana ve çevre illerden çok sayıda ziyaretçi geldi.

 

Merhaba Ezgi ve Elif Hanım,birlikte"Mezopotamya'dan Çukurova'ya: Toprağın Teni" sergisini düzenlediniz. Bu serginin tematik kurgusunu oluştururken hangi ana temayı belirlediniz, bu temanın özelliklerini nelerdir belirtmek ister misiniz?

E. Sezer: Merhaba. Bu serginin ana temasınıEzgi ile berabertoprak olarak belirledik. Mezopotamya ve Çukurova gibi iki büyük coğrafyanın geçmiş ve geleceğini en iyi ifade edecek konu toprağın hikâyesi olur diye düşündük ve sanatçıların kendilerini ifade edebilmesi açısından da çok geniş kapsama sahip bir sergi planladık.

E. Bakçay:Toprak hafıza mekânıdır, diyerek yola çıktık. Taş, kök, toz, toprak…beden gibi duyar ve kayıt tutar dedik. Halkların ortak hafızasını saklayan toprağın hikâyesine odaklandık. Çukurova ve Mezopotamya’da toprak bereketin olduğu kadar yas ve taziyenin de mekânı. Konu olarak toprağı seçmek geçmişle yüzleşmek,gelecekle ilgili sorumluluk almak ve tüm halklar için adalet talep etmek anlamına geliyor. Dolayısıyla kültürel, ekolojik, politik açılımları olan bir tema etrafında bir araya geldiğimizi söyleyebilirim.

 

Sergi,  deyiminizleMezopotamya ve Çukurova medeniyetlerin izlerini barından bir anlayışı içeriyor. Bunun yanında kültürel etkiler de var. Ayrıca toprağın bilimsel bir anlamı olduğu kadar güncel ekolojik krizlerle de bağlantılı olduğu bir çağdayız. Sergi metninde de ‘insan merkezci olmayan bir yaklaşımla, toprağın miras değil ancak emanet olabileceği fikriyle üretiyorlar’ ifadesi hakkında; güncel ekolojik konusunu ve coğrafyanın kültürel zenginliklerini sergiye taşırken hangi yaklaşımları veya olguları benimsediniz?

E. Bakçay:Toprağın Teni insan merkezci olmayan bir yaklaşımla, toprağın yalnızca miras değil ancak emanet olabileceği fikriyle üreten sanatçıları bir araya getirdik. Öncelikle mülkiyet kavramının etrafında gelişen uygarlığın aynı zamanda bir barbarlık hikayesi de olduğunu düşündük. Rousseau’nun anlattığı gibi bir toprak parçasının etrafını çitle çevirip “bu, bana aittir!” diyebilen, buna inanacak kadar saf insanlar bulabilen ilk insan, uygar toplumun gerçek kurucusu olmuştu. Uygarlık tarihi hiç kuşkusuz bu aynı zamanda barbarlığın da tarihidir. İnsan emeğinin olduğu gibi dünyanın da kar uğruna tüketilen bir kaynak olarak görüldüğü bir tarih. Canlı ve cansız tüm varlıkların üretim ve tüketim ilişkileri içinde metalaşması ekolojik felaketin de temelinde yatan bir gerçek. Sanat bu konuda ne diyebilir diye görmek istedik ve sergimizin başlığını artık “yaralı” olduğunu açıkça söyleyebileceğimiz “toprağın teni” koyduk.

E. Sezer: Ben de buna ek olarak diyebilirim ki; geçmiş kültürlerin gelecekteki kültürlere, şimdiki ve gelecekteki bilime temel olduğunu biliyoruz. Ancak öyle bir dönemdeyiz ki, geleceğimizde de toprağın daha ne gibi fiziki ve manevi acılarla sınanacağını şimdiden öngörüyor, yavaşlatmak içinse öngörülere rağmen aksiyon alamıyoruz. Toprak bütün coğrafyalarda yaralanmaya devam ediyor. Kültürel ve bilimsel zenginliklerin değerini bilemiyoruz. Bunu da hepimiz yaşıyoruz. Bu durumun, özellikle bu iki ovadan iki bölgenin toprağından etkilenen sanatçılar üzerindeki etkisini onların dilinden bu sergide izleyicilere iletmek istedik.

 

F. Çelik: Toprağın teni" kelimesi üzerinden bir anlatı oluşturulmuş. Bu metaforik anlatımın sergideki işlerin ve genel konseptle ilişkisini nasıl kurdunuz? İzleyiciye bu metaforu nasıl aktarmayı amaçladınız?  Başka bir deyişle izleyicilerin bu sergiden çıkaracağı en önemli mesaj ne olmalı?

E. Sezer:Bir kaç cümle ile ifade edecek olursam Ezgi ile projeye başlamamızı anlatıp, bu sorularda sözü Ezgi’ye bırakmak isterim. Bu sergi fikrinin bende doğması ve Ezgi ile sergi hakkında konuşmamız arasında geçen bir yıllık süreçte, Mezopotamya olan hayranlığım ve Çukurova’ya bağlılığım üzerinde düşündüm. Sanatçılarla iletişim kurarken duygusal olarak yaklaştım konuya. Tabii ki ilk heyecanımı yatıştırırken Ezgi ile yollarımız aynı topraklarda, aynı sanatçı atölyelerinde kesişti ve 1 yıl sonra Ezgi’ye içimdekileri anlatıp, bu sergi fikri seninle olgunlaşabilir ve gerçeğe dönüşebilir, var mısın dediğimde, daha önceki projemizde olduğu gibi, tabii ki yanındayım dedi. Sonrasında da okuduğunuz sergi metni, mekân planı ve sergi yerleşimi ile harika bir iş çıkardı. Ve umarım böyle güzel projelerde birlikte olmaya devam edeceğiz.

E. Bakçay:Seyirciye mesaj vermek iddialı bir cümle olur. Böyle bir pedagojik misyonu yok sanatın. Ancak sergiyi gezen izleyicinin de kendi hikayesinden hatırlayacakları ya da ortak anlatıya katacakları çok değerli. Hepimizi bireysel olarak etkileyen ve şekillendiren bu şiddetli dönüşüm sürecinin parçası olduğumuzu hissetmek yeterli bence. Kimimiz sanatla, kimimiz işimizle, kimimiz de gündelik hayat pratiklerimizle bu sorumluluğu taşıdığımızı ifade edebiliriz. Tenden söz etmek hassasiyet ve kırılganlıklardan söz etmek anlamına geliyor. Şefkat ve ihtimam çağırısı niteliği taşıyor.

 

Sanatçıların yaşadığı bölgelerin iki farklı kültürel yapısının farklılıklarını görmek mümkün, bu iki farklı bölgenin kültürüne ait sanatçıları bir araya getirerek küratör olarak kurguladığınız fikir hakkında neler söylemek istersiniz?

E. Bakçay:Hazır cevaplarla yola çıkmadık, gerçekten keşfetmek istedik. Farklılıklar ve ortaklıkları hikâye anlatma biçimlerinde, malzeme kullanımında, form ve renkle kurulan ilişkilerde aradık. Ortaya ileri teknolojiden antik mitlere, antropolojiden psikanalize, yas çalışmasından ironiye uzanan kaçış çizgileri çıktı.

 

Sanatçıların işlerine baktığımızda hem yerleştirme hem resim hem de heykel çalışmalarını bir arada görüyoruz. Bir bütün olarak baktığımızda bunun yapısal kurgusu hakkında neler söylemek istersiniz? Başka bir deyişle modern ve geleneksel sergi düzenleme hakkında bu sergideki kurgusu hakkında bilgi verebilir misiniz?

E. Bakçay:Bugünün sanatı artık farklı disiplinleri olduğu gibi farklı ifade araçlarını da yanyana getiriyor. Bence bu sergi düzenleyen kişinin işini hem kolaylaştırıyor hem de daha keyifli kılıyor. Resimlerin ve heykellerin yanında dijital işleri görmek dikkat ve ilgiyi arttırıyor. Bizim sergimizdeki video çalışmaların sergiye dinamizm kattığını düşünüyorum.

 

Mekânsal düzenlemede çalışmaların arasındaki mesafeyi veya ilişkiyi nasıl kurguladınız? İzleyicinin sergiyi bir bütün olarak algılamasını sağlamak adına hangi görsel ilişkileri veya mekânsal teknikleri kullandınız?

E. Bakçay:Mekânın ortasına yerleştirdiğimiz taşıyıcı duvarlarla yer kazandık ve salonun derinlik hissini güçlendirdik. Fizik ekânın el verdiği ölçüde izleyici ile rahat iletişim kuran bir sergi düzeni benimsedik. Sergiyi kent, doğa ve portreler olarak üç bölüm halinde tasarladık. Böylece işler arasındaki bağı kuvvetlendirmek istedik. Her şeye rağmen izleyici kendi yolunu buldu ve güzergahını seçerek hareket etti. Sergilerin bitmiş tamamlanmış anlatılar olduğunu düşünmüyorum. Nihayet her izleyici kendi hikayesini yazacaktır ve bu onu da yaratıcı kılacaktır.

Bu sergi, Adana’da çok ilgi gördü, hatta diğer şehirlerden de bu sergiyi görmek için gelenler oldu, sizin hedeflediğiniz boyutun dışında bir gelişme oldu mu, başka bir deyişle sergi süreci boyunca herhangi bir kurum veya izleyici kitlesi hakkında sizi şaşırtan bir olay oldu mu? Bu konuda söylemek istediğiniz bir şeyler vardır diye düşünüyorum.

E. Bakçay:İstanbul’da yaşayan ve üreten biri olarak sözde “merkez” olan ama bana göre heyecanının çoktan yitirmiş bir fanustan çıkmış olmanın mutluluğunu yaşadım. Sergiyi gezenlerin ilgisi, soruları, tepkileri yapılan işi anlamlı kılıyor. Adana’da izleyicinin çeşitliliği ve merakı beni çok mutlu etti.

"Mezopotamya'dan Çukurova'ya: Toprağın Teni" sergisi sonrasında, bu temayı daha da derinleştiren veya farklı bir boyuta taşıyan projeler yapmayı düşünüyor musunuz?

E. Bakçay:Bu coğrafyanın sanatçılarıyla bağımı güçlendirmek, burada ya da “buradan” üreten daha fazla sanatçı ile tanışmak ve birlikte çalışmak benim için çok önemli. Bu hedef doğrultusunda Elif’le yollarımızın yeniden kesişeceğine eminim. Elif’in bu sergiyi var etmek için yaptığı fedakârlıklar ve harcadığı çaba bence kültür, sanat alanında dönüşümün de umudunu taşıyor. Şubat, 2025

 

 

 

 

 

Yeni yorum ekle

Düz metin

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.