Tek Kapıya Gele Atmak Hezarfen/Polimat insan olabilmek

Sanat

 

Tek Kapıya Gele Atmak

Hezarfen/Polimat insan olabilmek

Prof. Hasan Pekmezci

 

Anadolu kahvelerinin, esnaf dükkanlarının önünün aşinası olduğu tavla oyunundan en gırgır geçilen anlardır oyundaki tek açık kalan kapıya sürekli gele atanlar. Yazıyı okuyanlar beni tavlacı falan sayacaklar. Olsun, her oyun şakaları, esprileri, küçük oyun hileleri ile paylaşım bilinci yanında anlık da olsa, psikolojik rahatlama  fırsatları yaratır. Çocuklarımız küçükken şamata içinde oynamaya çalışırdık o kadarla kaldığımız bir anı...

Bu söz çok hoşuma gider ve zaman zaman yaşamda hep tek kapıya gele atan insanları düşünürüm. Konuşmalarımda, yazılarımda da değinirim. Hayatı tek kapıya gele atmakla geçen nicelerini sağınızda, solunuzda çok görürsünüz. Neler düşünürsünüz bilemem ama ben ülkem adına üzülürüm. Üzüntüm, hayatı tek pencereden görenlerin hali. Bu insani değerler kimliğinin anlamsız, ilkesiz harcanması bağlamında gördüğümden. En önemli değer sayarım insanoğlunu; düşünen, yaratan, üreten, paylaşan yönü ile. Uygarlıkları, dünya baş eserlerini yaratan insanoğlu değil mi? Elbette asalaklar, sömürenler, savaşları, kıyımları yaratanlar değil.  hayat oyununda sürekli gele atanları ‘’Havanda su dövenler’’ sayarım. Yaşamın anlamına ilişkin  sorguculuk bilinci elbete eğitimle sağlanır. Bir fabrika düşünün, sürekli defolu mal imal ediyor, ettikleri de bir işe yaramıyor. Bu fabrika ve onun ardında duranlar eninde sonunda batar. Bizim eğitim sistemimiz, hatta toplum sistemimiz sürekli defolu insan yetiştirmek için çabalar harcıyor. Bürokraside, politikada, basında,  kültür ve sanatta gün geçmiyor ki bunların iç yakan örnekleri görülmesin. Dün ‘’kara’’ dediğine bugün  ‘’bembeyazım benim’’ diye sarılan mı dersiniz; keşke bu kadar masumane şeyler söyleseler, ağırın ağırı, onura  saldırılar zehir zemberek ki her biri on fil öldürür ‘’Öyle sunturlu bir söz söylesem de erklerin gözüne girsem’’ diye özel çabalar hacayan mı dersiniz.

Dünya ne çektiyse hayatı hep tek pencereden gören ve hep gele atan gele attıkça hırçınlaşan, çirkinleşen insanlardan çekmiştir.  Çoğu zaman bu da yetmez ki herkesin de böyle görmesini isteyen, dahası bir de yetke sahibiyse bunu herkese, bütün topluma dayatan insan modellerini gördükçe. Çünkü yaşamda atılan her gele moral yıkar, biri süre sonra pes etmeye ya da hır çıkarmaya kadar giden tavırlar gelişir. 

Çok pencereli, çok bakış açılı; hatta oyundan söz ederek başladığımız için çok kapılı olmak düşünce geliştirme, sorgulama, yeni fırsatlar yaratma olanağı demektir. Bizde çok kullanılan bir söz vardır ya, ‘’bir koltuğa birden fazla karpuz sığmaz’’  tam tekilliğe, pasifliğe değişik alanlardan derlemeye, bunlardan yaralanmaya engel olma sözü. Bir iş, bir alan senin neyine yetmez. Başka şeyler taşımaya ne gerek var gibi. Söz gelişi bir doktordan örnek verelim; bizde çok örneği olduğu için. Tıpla birlikte tutku ile kimliğine bir değer olarak kattığı bestekarlık var, şiir var, resim var. Şimdi ya doktor ol, ya da bestecilik, seç birini mi denecek? Sanat alanında  Rönesans’ın önde gelenlerinden Alberti ‘’Bir insan isterse birden fazla alanda çok başarılı olabilir’’ diyor. Bu söz aslında hem Rönesans’ın hem de daha sonraki aydınlanma hareketlerinin başarısındaki  felsefeyi de belirler.  Bu konuda dünya tarihi bir yana, bizim ve içinde bulunduğumuz coğrafyanın tek kapıya gele atmayan, çoklu kültüre örnek olagelen ne büyük değerlerimiz var. Hezârfen ya da polimat tanımlarıyla bildiğimiz, pek çok farklı disiplinde, engin bilgiye, görgüye, deneyime sahip ve bunu yaşamında mihver sayan, erdemli insan modelleri. Özellikle dünya tarihinin pek çok döneminde bilim, kültür, sanat, inanç insanlarının çoğu, günümüz standartlarında ‘’hezârfen-polimat, üniversal insan’’ kabul edilir.

Bu konuda dünyadan ve tarihimizden o kadar çok örnek var ki.

Örneğin, Farabi (870-950) Türk. Filozof, Gökbilimci, Mantıkçı, Müzisyen.        

Biruni (973-1061) Özbek Matematikçi, Gök Bilimci, Filozof, Farmakolog, Biyolog, Jeolog, Sosyolog, Dilbilimci, Tarihçi, Coğrafyacı

İbn-i Sina (980-1037);Özbek,  yaşadığı çağın en önemli düşünürlerinden, bilginlerinden. ‘’Tıp ve felsefe alanına ağırlık verdiği değişik alanlarda 200 kadar kitap yazmış yazarlardan’’  biri olarak kabul edilen ‘’Fars polimat ve "polimerik erken tıbbın babası" olarak bilinen dahilerden.

 Ali Kuşçu (1403-1474) Özbekistanlı Gök Bilimci, Gözlemevi Müdürü, Matematikçi, Dil Bilimci, Diplomat, Müderris.

Matrakçı Nasuh (1480?-1564) Osmanlı-Boşnak Matematikçi, Tarihçi, Minyatürcü, Ressam, Coğrafyacı, Mühendis, Hat Sanatçısı, Matrak adı verilen savaş oyunun mucidi.

Leonardo da Vinci(1452-1519) İtalyan Rönesans sanatçısı, mimar, mühendis, ressam ve bilim insanıdır. Anatomiden mekaniğe, botanikten kadavra operasyonlarına geniş bir ilgi alanı zenginliği.

Takiyüddin (1521-1585)Türk-Osmanlı'nın en önemli astronomlarından olan Takiyüddin, Matematikçi, Gök Bilimci, Mühendis,Minyatürcü. Mekanik Bilimci, Müderris, 1577’de kurduğu ilk rasathane 1580 yılında topa tutularak yıktırılmış.         

Esad Şerefeddin Köprülü (1866-1942) Türk. Hekim (Başhekim), Botanikçi, Eğitmen

Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu (1935-2015) 25 yaşında, 20. yüzyılda Yale Üniversitesinde "tam profesörlük" ünvanını en genç yaşta kazanan öğretim üyesi olduğu açıklanan. Kimyager, Kimya Mühendisi, Akademisyen, Matematikçi, Moleküler Biyofizikçi.

Prof. Dr. Nebahat Yakar (1915-1997)Türk Botanikçi, Türkiye'nin ilk dönem botanikçilerinden biri ve ilk Renkli Türkiye Bitkileri Atlası eseriyle bilinen botanik ressamıdır. Eğitmen. 

Prof. Dr.Aziz Sancar (d.1946)…Türk. Nobel Kimya  ödülü sahibi, Biyokimyager, Moleküler Biyolog, Hekim, Akademisyen.

https://www.bilimya.com/cok-yonlu-bilim-insanlari.html

Çok enteresandır. Bu filozof insanlar başarılarla etraflarına aydınlık saçarken; Avrupa Ortaçağın engizisyon mahkemeleriyle, meydanlarda Bruno gibi bilim adamlarını yakarak insanlık tarihinin en karanlık çağlarını yaşıyordu. Günümüzde de pek farklı değil. Çağımızda ve günümüzde de Hezerfan-Polimat insanlar var elbette ama toplumların direksiyonu ne yazık ki bu insanlarda değil. Bilim, küitür sanat insanları toplumları trajedilere, travmalara sürüklemez.          

Bu bilgilere ulaştıkça Mustafa Kemal Atatürk’ün “Türk çocuğu, atalarını tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır.” sözünün ne denli anlamlı olduğunu vurgulamalıyız.

Görsel kaldırıldı.

III. Murad’a sunulan Şehinşahname’dekiTakıyüddin'in rasathanesi minyatürü. Matrakçı Nasuh. İstanbul ve Sultanahmette Matrak oyunu.

Prof. Dr. Nebahat Yakar.Renkli Türkiye Bitkileri Atlası

Çokludüşünce insanı saplantılar içinde bocalamaz. Tarihin yazgısını değiştirenler de bu çok alanlı, beynini birilerine esir etmemiş insanlardan çıkmıştır. 10.yüzyıl Asyasını ve 15. yy. Batı  Rönesansını yaratanlar işte bu Hezârfen/polimat *Evrensel kültür insanlarıdır.

TimeoHominemUniusLibri, "Tek kitaplı insandan sakınırım" anlamında bir latince cümle. Bir bakıma çoğulcu düşüncenin simgesi olan üniversiteyi tanımlıyor. Üniversite, her şeyin incelendiği, araştırıldığı, sorgulandığı hiçbir şeyin ezbere kabul edilmediği, karşıt fikirlerin tartışıldığı konuşulduğu yerdir.

13.yüzyılın din adamlarının ve dinsel baskılarının yarattığı ortaçağ karanlığını çok iyi analiz eden ‘’Skolastik felsefenin düşünürü ve ilahiyatçı Thomas Aquinas bu sözü 13. yüzyılda söylemiştir. Tek kitabı olan insan tehlikelidir. Az bilmek tehlikelidir. Bilgeliğin suyunu ya derinden çekeceksin ya da hiç tadına bakmayacaksın. Sığ sular beyni zehirler fakat derin sular onu yine temizler.’’ https://www.aydinlik.com.tr/koseyazisi/tek-kitapli-insanlar-86812

 

Görsel kaldırıldı. Görsel kaldırıldı.

Timeohominemuniuslibri/Tek kitaplı insandan korkarım.

Üniversitelerimiz bu anlamda çoklu düşünce ve çoklu kültür odakları olmakla yükümlüdür. Üniversite  mezunu öğrencilerimiz hayatı boyunca tek kapıya gele atan biçareler olmayacaktır. Aynı inançta olan bilim insanı Prof. Dr. Tuncalp Özgen ve ardından göreve gelen Prof. Dr. Uğur Erdener dönemlerinde Hacetepe Üniversitesi Beytepe Kampüsü girişindeki ‘’İnsanın Yükselişi ‘’ heykelinin kaidesindeTimeohominemuniuslibri/Tek kitaplı insandan korkarım.yazmaktaydı.Atatürkçübir Cumhuriyet sanatçısıolanProf. Hamiye Çolakoğlu’nun anlamlıeseridir bu.  Kampüse her giriş çıkışınızda bu ifade size eşlik ederdi. 2012 yılında iktidarın atadığı rektörün ilk işi bu yazıyı kaldırmak oldu.

Ne vardı ki bu kadar korkuldu bir cümlelik yazıdan. Sanırım en çok tek kitap sözünden. Bunu da dini anlamda gördüklerinden. Bu gözlükten başkasını göremediklerinden. Yani çok kitaplıların, çok  okuyanın kendilerini emir kulu görmeyeceğini bildiklerinden. Her şeyden önce sözü söyleyen bir din adamı ve mensubu olduğu tek kitabın temsilcisi. Ondan beklenen ‘’tek kitaba inanın, başka şeyleri boşverin’’ sözü olabilirdi.  Oysa tam tersini söylüyor. ‘’Çok okuyun, çok alanda bilgi sahibi olun. Tek kişinin düdüğü ile değil beyninizle, sorguculuğunuzla, aklınızla muhakeme gücünüzle karar verin. Çünkü Ortaçağ karanlığını yaşayan benim.’’

Bu anlattıklarımızın bir kopyasını 1950’lerede yaşadı bu ülke. Anadolu aydınlanmasının odakları olan Köy Enstitüleri tek kapılılığıdeğil,  kapı kulluğunu değil  çoklu kültür ve sanattan beslenmeyi şiar edinmişti. Kinyas Kartal´a araştırmacı gazeteciler tarafından en çok sorulan sorular;

?-Köy Enstitüleri gerçekten Komünist yuvası mıydı?..

?-Köy Enstitüleri neden kapatıldı, sizin etkiniz oldu mu?..

Kinyas Kartal bu sorulara samimiyetle şu cevabı vermiştir:

-’’Köy Enstitüleri kesinlikle komünist uygulama değildi. Doğuda en yüksek eğitim gören insan benim.

Üstelik Rus ordusunda görev yapmış biriyim. Köy Enstitüleri, bizim devlet üzerindeki gücümüzü

kaldırmaya yönelikti. Bunu içimize sindiremedik. Benim Van yöresinde 258 köyüm var. Bunlar

devletten çok bana bağlıdırlar. Ben ne dersem onu yaparlar. Ama köylere öğretmenler gidince benim

gücümden başka güçler olduğunu öğrendiler. Bölgede ağaları örgütledim.. Örgütlü olarak Demokrat

Parti ile pazarlığa girdik, kapattık..?

 

Görüldüğü gibi, ‘’Tek kitaplı tek kapılı insan’’ modelinin istediği toplum bu. ‘’Bunlar devletten çok bana bağlıdır. Ben ne dersem onu yaparlar.’’  Bu saplantı dünyanın en tehlikeli insan modeli demektir.  Nitekim Dünya eğitim tarihinde yeri olan bir eğitim sistemi bu anlayışla yok edilmiştir.

*

Konuşmaktan, yazmaktan, düşüncesini paylaşmaktan, insanca sohbetten korkan toplum modeli erklerin işine gelebilir ama ruh sağlığı bir toplum olmaktan öte gidemez. Bunu  yanında erklerin gölgesinde yeni insan modelleri de gelişir. Her şeyden nem  kapmaya koşullanmış, bir sözün onlarca anlamı içinden işine gelenle dost, gelmeyenle düşman. İşin en dramatik yanı da laf taşıyıcı ‘’saman altından su yürüten’’, ‘’dedikodu kumkuması’’ ‘’ispiyoncu ve iftiracı, trol, yandaş’’ denen olumsuz insan modelleriyle harman. Yetkeler nezdinde makbul birinin masalsı bir yakıştırmasının yüz akil tanığa galip geldiği.

Bu söz, tek bir kitaba bağlı kalan insanın, düşüncelerinde dogmatik olabileceğini ve eleştirel sorgulamadan uzaklaşabileceğini ifade eder. Tek bir kaynağa dayalı bilgi, genellikle dar bir bakış açısı yaratır ve kişinin gerçekleri bütüncül bir şekilde görmesini engeller. Felsefi olarak bu, bilginin sınırlandırılamaz olduğu ve hakikatin, ancak farklı görüşlerin senteziyle anlaşılabileceği fikrini destekler.

Tek bir kitap veya tek bir fikir, kişiyi konfor alanında tutabilir ve zihinsel durağanlık yaratabilir. Oysa felsefe, tam aksine, sorgulamayı, çelişkilere meydan okumayı ve bilginin sonsuz çeşitliliğini kabul etmeyi savunur. Bu söz, bireyin yalnızca bilgiye değil, bilgelik ve anlayışa ulaşma yolunda çeşitliliğe ve derinliğe açık olması gerektiğini vurgular.https://www.linkedin.com/posts/%C3%A7a%C4%9Fla-y%C4%B1ld%C4%B1z-herg%C3%BCl-7b600b130_timeo-hominem-unius-libri-tek-bir-kitab%C4%B1-activity-7292876581696409600-tFFk/?originalSubdomain=tr

‘’Tek kapıya gele atmak’’ sözü yaşama değen yönüyle beş duyu sahibi; en akil canlı, hatta insan-ı kamil sayılan insanoğlunun bu beş duyuyu, hatta altıncı duyu dahil nasıl kullandığı, ne kadarını kullandığı ya da ne kadarını hiç kullanmadığı sorgusunu da taşır. Üzerinde çok yazılan, konuşulan konulardan biridir Örneğin Prof. Ken Robinson gibi ve benim de katıldığım bir konudur bu; endüstri devriminin yaygınlaştıkça, her toplumun vazgeçilmezi sayılmaya başladıkça bu beş duyuyu kullanmada emekçi çoğunluğu oluşturan yığınların düşünce üretme gücünü kısırlaştırdığı savunuluyor. İnsanın katkısını bir düğmeye, bir pedala, bir fiziki harekete bağladığı, bundan ötesini başkalarının-az sayıda insanın güdümüne terk ettiği savı ile. Bunun da yığınların bireysel ya da toplumsal bağlamda düşünme, sorgulama, karar verme yerine; kendi sorunları dahil, özellikle ulusal sorunları az sayıda yönetim erkine bırakma alışkanlığı yarattığı. ‘’Büyüklerimiz bilir, yönetenler bilir’’ inancıyla bu sorunların neden ve niçinleri, sebep ve sonuçları, doğruları, yanlışları üzerinde zihinsel sorgulamaya gerek görmediği. Bu değerlendirmelerin hala eğitim sistemleri yetkelerin amacına uygun insan modelleri yetiştirmek üzere kurgulanan gelişmemiş, az gelişmiş, toplumlarda baskın olduğunun pek çok örneği var. Bunun yanında gelişme kavramını tersinden okuyan, kendini gelişmiş sayan ama bu sorunlar konusunda bilinçli olarak  merdivenaltıeğitimle  ortaçağ insan modelini dayatan toplumlarda etkisini hala sürdürüyor. Türkiye’yi yönetenlere göre gelişmekte olan bir ülke ama ‘Türkiye durmaksızın doğuya doğru giden bir gemidir, bazıları bu geminin güvertesinde batıya doğru koşarak Batı’ya gittiklerini sanırlar’ demişti Sakallı namıyla maruf Celal Yalınız. https://www.maarifinsesi.com/doguya-giden-gemide-kosarak-batiya-gitmek/

.Nisan-Mayıs 2025 Ankara

 

 

 

 

 

Yeni yorum ekle

Düz metin

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.