Bellek Siliciliği Müzeler / Tarihsel Bellek

Sanat

Bellek Siliciliği

Müzeler / Tarihsel Bellek

 

Prof. Hasan Pekmezci

 

Müzeler en yalın tanımıyla toplumların, kültürlerin çeyiz sandıklarıdır. Geçmişi güne ve geleceğe taşıyan kültür ve sanat  bellekleri, aynı zamanda en etkili eğitim odaklarıdır.

Bu nedenle sömürgenler, istilacılar ele geçirdikleri ülkelerin ilk önce müze, sanat- kültür merkezleri ve tarihi ören yerlerini yağmalamanın hesaplarını yaparlar. Bu yağmalama başka bir değerlendirme ile ''Tarihsel Bellek Siliciğidir''. İstila ile ele geçiremediklerini de yağmalamanın, çalmanın türlü yollarını bulmada ustadırlar.

Bu konulara 1800'lerden bir örnekle başlayalım söze. Napolyon 1800'lerin başında (1798-1801) Osmanlı'nın egemenliğindeki Mısır'a istila seferi düzenler. Osmanlı ordularının binlerce zayiat verdiği bu saldırılarla Mısır'ı ele geçirir. Bu seferde Fransa ordusunda yüzlerce kişilik arkeolog ve sanat tarihçi, ekipmanları ile yer alırlar.  Onların görevi  ele geçirdikleri sanat eserlerini yağmalamak ve Paris'e, Louvre Müzesi'ne taşımaktır.

Napolyon Mısır’dan sonra Suriye üzerinden Osmanlı'ya  karşı saldırıya ve yağmaya devam etmek ister. Akka Kalesi'nde Cezzar Ahmet Paşa'yı (1708-1804) geçemez ve geri dönmek zorunda kalır.

Aradan 100 yıla yakın süre  geçer, Osmanlı Birinci Dünya Savaşı'ndaki yenilgisi ile Sevr anlaşmasını imzalar (10 Ağustos.1920) ve diğer işgalcilerle birlikte Osmanlı toprakları paylaşılır, istila edilir. Bu ölüm fermanı anlaşma ile Fransa'nın işgal ettiği  bölgeler ilginçtir. Bütün Suriye ve Güneydoğu Anadolu. Bu ürkütücü-bugün için de herkesi derin derin düşündürmesi gereken tablonun haritası aşağıda. Osmanlıya söz getirmemek için bu anlaşma ve bu korkunç harita belli kesimlerce hiç gündeme getirilmez, bilinçli bir anlayışla. Aynı oyun ‘’gemisini terk eden kaptan’’ konumundaki Vahdettin’in İngilizlere sığınarak kaçmasında da uygulanır. Siz hiç Vahdettin imzasıyla İngiliz komutana yazılan mektuba değinildiğini gördünüz mü?

Burada yer alan haritalar okulların duvarlarında yer almalı, bu ülkenin hangi badirlerden geçtiği unutulmamalı, Türk Kurtuluş Savaşını, Mustafa Kemal’i yok sayanların, küçümseyenlerin gizli-açık amaçları iyi bilinmelidir.

Fotograf 1

Bu paylaşım planları, haritaları Osmanlıyı ve Anadolu’yu sömürge alanı yapmak isteyenlerin ezeli hesaplarıdır.

Örneğin Fransa'nın Suriye işgalinde ilk yaptığı iş ''Asar-ı Atike Komiserliği'' kurmak ve bütün müze, tarihi kurumlar ve ören yerlerini bu komiserliğe bağlamak. Bu yolla Mısır'da yaptığı gibi bölgede ne kadar tarihi eser varsa Laskiye Limanı'ndan Paris'e taşımak.

Böylece Mezopotamya uygarlıkları ve devletleri saydığımız Sümerler, Akadlar, Babilliler, Asurlular'a ait neler buldularsa yağmalarlar.

 

Bugün Louvre Müzesi'nin 3 milyon eseri vardır ve bunun çok önemli bir bölümü  buraların yağmalarıdır.

*

Gelibolu Savaşları sırasında  İngiliz ve Fransız askerlerinin ve arkeologlarının tarihi eser kazılarının ve yağmacılığının üzerinde çok durulmaz.

Fotograf 2

 

Gelibolu Savaşları sırasında kazı yapan İngilizler. (Bazı kayıtlarda Fransızlar) 1915. Arsızlıkta olduğu gibi hırsızlıkta da sınır yoktur.

*

Bir diğer örneğimiz Bergama Zeus Sunağı'nın öyküsüdür.

Bu öykünün trajik yanının anlaşılabilmesi için aşağıdaki iki fotoğrafın incelenmesi yeter insana.

 

Fotograf 3

Zeus Sunağı Pergamon Müzesi-Müzeler Adası-Berlin    Bize kalan boş tepeler/Zeus Sunağı'nınBergama'da bugün temellerin bulunduğu boş  yer

Bu müzeyi ve boş Bergama tepelerini yerinde görünce o günlerde çok yazdım, paylaştım bu önerimi. Bu tepeye aslını getirmek mümkün olmaz ama replikasını inşa etmek pekala mümkün. Bu gibi uygulamaların her yerde yapıldığının ve çok ilgi gördüğünün de tanıklarıyız.

1870'li yıllarda Alman Carl Humann tarafından, o zaman Alman egemenliğinde olan Prusya'ya,  oradan da özel olarak inşası yapılan  Berlin-Pergamon (Bergama) Müzesi'ne taşınır.  Bir bavul değil, kargo paketi değil taşınıveren. Sadece mermer merdivenleri 20 metre genişliğinde bir tapınak. Bu antik şaheser  her yıl yüz binlerce meraklı tarafından ziyaret edilir. Biz de bu ziyaretçilerden biri olarak göz yaşları içinde kaç kez gezdik bu müzeyi.

*

En yakın örnek ABD'nin Irak'ı işgali haftasında dünyaca ünlü Mezopotamya Müzesi-Irak Milli Müzesi yağmalanmasıdır. Birkaç gün içinde 15.000 tarihi eserle birlikte 5.000 parçalık eşsiz silindirik mühür koleksiyonu yok ediliverir. Böylece yüz yıl önce Sezar Ahmet Paşa'nın yarım bıraktırdığı hayallerini gerçekleştirir sömürgenler. Geri kalanı da din adına terör estirenler darmadağın ederler.

 

 

Fotograf 4

 

1.Yağmacılar tarafından birkaç parçaya kesilmiş yağmalanmış bir lamassu başı. Irak, Horsabad'dan. MÖ 710 civarı. Irak Müzesi'nde sergilenmektedir.

 

2."Tahribatın arkasında Irak'taki medeniyeti bitirme hedefi vardı"

 

3."Ulusal müzenin yağmalanması, Irak'taki uygarlığı tarihten silme projesiydi ve dünyada benzeri olmayan bir tarihi eser hırsızlığıydı." diyen Mehdi, yaşanan tahribatta içeriden ve dışarıdan suç örgütlerinin bulunduğu bilgisine ulaştıklarını söyledi.  https://www.aa.com.tr/tr/kultur/abd-isgalinin-irak-ulusal-muzesinde-actigi-yara-hala-kapanmadi/2847152

 

Kuşkusuz istilaların siyasi boyutu değişik şekillerde değerlendirilebilir ama işin kültür ve sanat yağmacılığı, tarihsel bellek siliciliği yönü bizim üzerinde durmak istediğimiz başka bir bakış açısıdır.

Bireysel bellek, aile belleği ve toplumsal bellek, tarihsel belleği oluşturur.

 

Bu bellek silsilesi aynı zamanda kültürel aidiyetin temel dayanağıdır. Yazılı-sözlü-maddi manevi gelenek, kültür ve tarih ortaklığı-paydaşlığı aidiyet duygusunu besleyen, geçmişe-güne ve geleceğe bu duygularla bakan en önemli toplumsal bağ-tarihsel bellek sayılır. Kültür emperyalizmi nereden, hangi amaçlarla gelirse gelsin; hepsinin ortak karakteri tarihsel belleği silmek, silemezse dejenere etmek ve yerine kendi kültürünü kabul ettirmektir. Bu nedenle bütün emperyalistler kültür silicidir. Emperyalizmin iyisi, kötüsü, benden yanası, ''benim dinim''denolanı  ayrımı yoktur. Hepsinin amaçları, hepsinin yöntemleri aynıdır, Çalmak, çırpmak, sömürmek, dejenere etmek, kendi kültürü içinde eritmek.

 

1917 Rus Komünist Devrimi özellikle 1930'lardan itibaren dünya üzerinde etkili olmaya, taraftar, yandaş bulmaya, çeşitli ülkelerde Komünist Partiler kurulmaya başlayınca Anadolu devrimini yapanlarda bu harekete karşı tedbir alma adına özgürlüklerde sınırlamalar-baskılar başlar. İkinci Dünya Savaşı'nın yokluklar dönemi kaçınılmazdır ama bunu halka anlatacak iktidar gerekeni yapamaz, çünkü gerici  kesimler kulaktan kulağa, camiden camiye bu konuyu çok iyi işlemesini bilirler.

 

Bu yokluklar, karneler dönemi propagandası, ülkenin savaşa girmesinin önlenmesi, ülkenin bir karış toprağının kaybedilmemesi, bir tek askerinin düşman kurşunuyla ölmemesi gibi başarıları siler gider. İkinci Dünya yıkımından haritasında bir metre kaybı olmayan tek ülke Türkiye’dir. Bu bile halka anlatılamaz. Bu atmosfer tam ABD'nin istediği ortamdır, ülke içinden satın alınacaklarla muhalefet oluşturmak. Komünizm öcüsünü tüm ülkede, kasaballara kadar ayrışma konusuna dönüştürmek.  İkinci Dünya Savaşı'nda Hiroşima ve Nagazaki katliamlarının dünya ülkeleri üzerinde yarattığı büyük psikolojik baskı ile Amerika Birleşik Devletleri'nin egemenlik alanına giriveren Türk toplumunda 1946'dan itibaren ''Bellek Siliciliği'' başlamıştır, diyebiliriz.

 

Bu tarihte Milli Eğitim Bakanı yapılan Reşat Şemsettin Sirer tarafından Köy Enstitüleri'nin kapatılmasına giden uygulamalar boşuna mıdır?

 

Aidiyet duygusu gelişmemiş toplumlarda çözülme ve başka kültür enjeksiyonlarına kapılma ve kapılanma, ülke topraklarının, yeraltı ve yerüstü kaynaklarının sömürülmesi, ülkede egemen güçlerin piyon ve maşa olarak kullanılması daha kolay gerçekleşmektedir. Bu konuda Türkiye Orta Asya-Turan  ütopyası, yüzyıllardır süregelen Arap-İslam-Kutsal toprakları beyin yıkaması-çağdaşlaşma ve teknoloji-sanayi  atılımları isteğiyle bağlanmaya çalıştığı Batı kültürü arasında bocalamaktan bir türlü kurtulamamıştır.  Her ulusun  kutsal toprağı kendi ülkesi iken, bu kafalar kutsal Anadolu topraklarını, yağma, peşkeş çekme, talan etme alanı olarak görmüşlerdir. Türklerden başka kendi ulusundan başkasını ‘’Kavm-i Necip olarak gören bir ulus yoktur. Bu durum aidiyet duygusunun yeterince gelişmesini engellediği gibi birbirine karşıtlıklar içinde kimliksizlik, kendisine güvensizlik ve aşağılık kompleksi bileşenini varoş kültürü olarak değerli katmanlar arasına almıştır.

 

‘’Orduya ilk katıldığım günlerde, bir Arap binbaşısının 'Kavm-i Necip evladına sen nasıl kötü muamele yaparsın' diye tokatladığı bir Anadolu çocuğunun iki damla gözyaşında Türklük şuuruna erdim. Diyor,  Mustafa Kemal.( https://x.com/tsumut71/status/1426113318150971395) Bu şuuru yıkmak için neler yapıldığını unutmamak gerek.

 

Soyuna-sopuna sahipsiz, cahil ama bıçkın, kara-kirli işler amma raconuna uygun, arsız ama pişkin, hırsız ama Robin Hood-yoksul babası rolleriyle egemenlik kurmayı marifet sayan bir erkler zinciri  haline gelmiştir.

 

Bu erklerin bütün derdi ve amacı kendisine direktif veren kesimlerin emrine harfiyen uymaktır. Ülke, devlet, halk kavramları sadece işlerine yaradığı oranda telaffuz edilir ama amaçlarına ulaşıldığı dakikada düşman ilan edilmekten kurtulamaz. Her gün devlet yetkililerince çete, mafya, şebeke haberleri ve bunları yaratan kim?

 

Sonuç olarak,

Bu ülkenin taşının, toprağının, yerüstü ve yeraltı her zerresinin birinci kutsalımız olduğunu; canlarını feda eden atalarımızın emanetine ihanetin en büyük ahlaksızlık sayılması gerektiğini her bireyin özümleyeceği bir eğitimin gerçek eğitim sayıldığını idrak etmemiz şarttır. Ne olduğu belirsiz, onun bunun kültürünün dümen suyunda yalpalayan tekne modundan kurtulmak. Kendi tarihini baş mirası, kendi kültürünü esas alan; inkarcılıktan, vefsızlıktan arınmış bir anlayış. Bunun için güneyden-kuzeyden, doğudan-batıdan  medet beklemek safdillikten başka bir şey değildir. Bu ülke kendi Asya ata kültürünün devamı içinde ve Anadolu kültürü ile kendine özgü sistemler geliştirmesini bilen bir ülkedir. Eninde sonunda yamanılan kültürlerden ata kültürüne dönecektir.

 

‘’Devletin  malı deniz, yemeyen domuz’’ anlayışı, ‘’çalıyor ama çalışıyor’’ iğrençliği yok edilmelidir. Kendi özünü inkar ederek başka kapılardan-kişilerden kurtarıcı bekleme hastalığı kurumlardan, medyadan, gizli açık oluşumlardan kurtarılmalıdır. Eğitimin her kademesinde empati ilk sıralarda yer almalı ki gerçek ahlak ve inanç empati kurma bilinciyle gelişir.

 

Bundan gerisi afaki böbürlenmelerle, eklektiklerle beyin yıkamaktan, laf salatası olmaktan öte gidemez.

İkide bir sözünü ettiğimiz 16. Türk devleti olarak geride kalan  tüm Türk devletlerine karşı sorumluluğumuzu çok iyi analiz eden Mustafa Kemal ideali aynı bilinçle nice yüzyılları amaçlamalıdır.

Ankara.Ocak. 2025

Foto Galeri

Yeni yorum ekle

Düz metin

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.