Tasavvuf Edebiyatının Önemli Kaynakları

Edebiyat

Tasavvuf Edebiyatının Önemli Kaynakları

1. Şerh-i Ta‘arruf

Ebû Bekir Muhammed b. İbrahîm-i Kelabazî’nin (ö. 380/991) et-Taarruf li-mezhebi’t-tasavvuf adlı eserine yazılan şerhler arasında en eskisi, aynı zamanda söz konusu eserin bir Farsça çevirisi özelliğini de taşıyan Şerh-i Ta‘arruf li-mezhebi’t-tasavvuf, Kelabazî’nin öğrencilerinden Mustemlî-yiBuhârî(ö. 434/1042) tarafından kaleme alınmıştır.

Yazar, önce Kelabazî’nin görüşlerini yansıtan metinleri vermiş, sonra da bunları şerh etmiştir. Eser “Dört Bölüm” halinde hazırlanmış “Altmış sekiz Bab”dan oluşmaktadır. Tasavvuf tarihi, mürşidler ve sufîlerin özellikleri, bazı büyük sufîlerin tasavvuf ve tasavvuf düşüncesi hakkındaki görüşleri gibi konulara yer vermektedir. Şerh-i Ta‘arruf, öğretim amaçlı olarak yazılmış ilk tasavvufî eserlerdendir. Eserin hazırlanış amaçlarından biri de Arapça bilmeyen müridlerin tasavvuf öğretisinden yoksun kalmamalarıdır. Bu yüzden Nûru’l-murîdîn ve fazîhatu’l-mudde‘înadıyla da bilinmektedir.

2. Keşfu’l-mahcûb

V./XI. yüzyılın ünlü sufî yazarlarından Ebu’l-Hasan Ali b. OsmânCollâbî, Hucvîri-yiĞazne (ö. 465/1072) Keşfu’l-Mahcûb tasavvuf, mezhepler, akıl ile nefsin mertebeleri ve tasavvuf yolundaki engeller konusundaki sorulara verilen cevaplar olarak hazırlanmıştır. Tasavvuf öncülerinin inançları, düşünce dünyaları hakkında bilgiler ve sözlerine de yer veren eser, yazılışından bu yana tasavvuf dünyasının ilgisini çekmiştir. Nitelik ve içerik açısından alanında ilk sıralarda yer alan Keşfu’l-mahcûb, daha çok yazıldığı çağ öncesinin, Samanîler döneminin yaygın tarzını yansıtmaktadır. [1]

Risâle-yiKuşeyriyye’yi (yaz. 437/1045) örnek alan, çeşitli tarikatlar ve tasavvuf ekolleri hakkında önemli bilgiler içeren eser, kendisinden sonra da yazılan tasavvuf konulu eserlerde yaygın olarak kullanılmış özgün birtakım terimler ve kelimelere de yer vermektedir. Eserde, Arapça kelimeler ve terkipler ile tasavvuf teknik terimleri de yoğun olarak kullanılmıştır. [2]

Jukovskiytarafından tashih edilerek hazırlanmış metin geniş bir Rusça önsözle birlikte Leningrad’ta 1905 yılında basılmıştır. Bu baskı, Rusça önsözün de Farsça’ya tercümesiyle birlikte Tahran’da defalarca neşredilmiş, 1336, 1358 hş. yıllarındaKâsım-i Ensârî tarafından Tahran’da yayınlanmıştır. [3]

3. Kîmyâ-yiSa‘âdet

Muhammed Gazzâlî'nin (ö. 505/1111)İhyâ’u ‘ulûmi’d-dîn adlı Arapça eserinin bizzat kendisi tarafından yapılan Farsça özet çevirisi şeklindeki Kîmyâ-yiSa‘âdet, Horasan halkı için 490-500/1097-1106 yılları arasında kaleme alınmıştır. İçerdiği ahlakî, tasavvufî konular yanında yazarın ömrünün son dönemlerinde ve uzlet günlerinde yazılmış olması nedeniyle Gazzâlî’nin gerçek şahsiyeti, görüşleri ve inançları hakkında ipuçları vermesi açısından da önemlidir. Kîmyâ-yiSa‘âdet, “İbadet, muamelât adabı, Saadet yolunun engelleri, Saadete erme ve kurtuluş” adlarıyla "Dört Rükün"dan meydana gelir. Gazzâlî, okuyucunun eline bu eseri vererek bu kimya ile kendisini kötülüklerden koruması, noksanlıklarını tamamlaması, üstün özelliklerle donanması konusunda yardımcı olmayı amaçlamıştır. Ahlakî kuralları dinî bakış açısından kategorize eden Gazzâlî’ye göre övülmüş ahlak, ancak dinî kurallara uyulduğunda elde edilebilecektir. [4]

Kîmyâ-yiSa‘âdet’in yazım tarzı kendisinden önce kaleme alınan Keş-fu’l-mahcûb ve diğer tasavvufî metinler gibidir. Eserin Farsça aslı ilk olarak Kalküta’da yayınlanmış, daha sonraki dönemlerde bu askı defalarca tekrarlanmıştır. Vanlı Mustafa Efendi tarafından yapılan Türkçe çevirisi esas alınarak Alchemy of Happiness adıyla İngilizce’ye tercüme edilmiş ve 1873 yılında Newyork-Albany’de yayınlamış eser, A. Faruk Meyantarafından yeniden Türkçe’ye çevrilerek 1979 yılında İstanbul’da yayınlanmıştır. [5]

4. Sevânihu'l-‘ûşşâk

V./XI. yüzyıl ve VI./XII. yüzyılın önde gelen bilim adamı ve sufîleri arasında yer alan, İmam Gazzâlî'nin küçük kardeşi Ahmed-i Gazzâlî olarak tanınan Ahmed b. Muhammed-i Tûsî'nin (öl. 520/ 1126) kaleme almış olduğu es-Sevânih fi'l-‘ışkadıyla da bilinen bu eser, tasavvuf edebiyatında sufîleri ilgilendiren aşkın mahiyeti, derinlikleri, çeşitli boyutları ve sırları gibi konuları ele alırken anlatılan konulara uygun hikâyeler, kısa pasajlar ve şiirlere de yer vermektedir. Kendisinden sonra bu dalda hazırlanan eserlere kaynaklık eden Sevânihu'l-‘ûşşâk, Abdurrrahmân-i Camî tarafından da Levâyih adlı eserini hazırlarken örnek alınmıştır. Sevânihu'l-‘ûşşâk, 1942'de İstanbul'da, 1322 hş. yılındaMehdî-yiBeyânî'nin tashihleriyle Tahran'da yayınlanmıştır. [6]

5. Hadîkatu’l-hakîka

Fars tasavvuf edebiyatının kurucusu olarak kabul edilen Senaî-yiĞaznevî'nin (ö. 535/ 1140) tasavvufa yönelişinin ilk dönemlerinde yazdığı, daha çok Hadîkatu’l-hakîkaolarak bilinen Hadîkatu’l-hakîka ve şerî‘atu’t-tarîka adlı eseri İlâhînâmeadıyla da anılmaktadır. Eser, Gazneli sultanı Behrâmşâh adına 525/1131 yılında yazılmıştır. En önemli mesnevîsi olan, toplam 10.000 beyit içeren ve "On Bab" olarak düzenlenen bu eserinde Senaî; Allah, peygamber ve sahabenin övgüsüne yer verdiği kısımlar dışında kalan bölümlerde akıl; ilim, hikmet, ahlak ve aşk temalarını ele alarak bu konulardaki görüşlerini dizelerine aktarmıştır. Konular anlatılırken birtakım hikâyelere de yer verilen eserin son iki bölümünde, şair kendisinden bahsetmekte, Behrâmşâh ve ileri gelen şahsiyetlerin şiirlerine yer vermektedir. Fars tasavvuf edebiyatında genel kabul gören manzumelerden olan Hadîka, başta Attâr ve Mevlana olmak üzere önemli şairleri etkisi altında bırakan, Hakanî’nin (ö. 595/1198) Tuhfetu’l-Irâkeyn, Nizamî’nin (ö. 619/1222) Mahzenu’l-esrâradlı mesnevîleriyle daha başka eserlerin yazılmasında etkili olmuş edebî değeri yüksek bir eserdir. [7]

İlk önemli tasavvufî manzume olarak Fars tasavvuf edebiyatında temel kaynaklar arasında yer alan, bir bakıma o dönemin hikmet ve tasavvuf konularına yer veren bir tasavvuf ansiklopedisi özelliği taşıyan Hadîka, etkili hikâyeler ve ibret verici pasajlarla yazıldığı dönemin tasavvufî özellikleri, sufîlerin inançları ve düşüncelerini yansıtmaktadır. [8]

6. Mantıku’t-Tayr

Fars edebiyatında tasavvufî kahramanlık anlatıları arasında kabul edilen Ferîduddîn-i Attâr’ın (ö. 627/1230) Mantıku’t-Tayr adlı mesnevisi, kuşların sonuna kadar bütün güçlerini kullanarak Kâf Dağı’nda bulunan Sîmorg’u görmek amacıyla Hüdhüd’ünklavuzluğunda çıktıkları yolculukta sarf ettikleri çabalarını konu almaktadır. Çok çetin ve aşılması güç merhaleleri kat edip yedi aşk şehri olarak bilinen yedi tehlikeli vadiyi geçtikten sonra sdece otuz kuş amaçlarına ulaşır ve diğerlerinin tamamı yolda ölürler. Bunlar da Kaf Dağı’na vardıklarında Sîmorg yerine sadece “sîmorğ: otuz kuş”, yani kendilerini görebilirler.  Bu gizemli ve simgesel anlatımda kuşlar; Hak yolunun yolcuları olan sâlikleri, olgunlaşma amacıyla yola çıkan insanları, hüdhüd; mürşid, önder, klavuz melek, Ardaviraf’ın fizik ötesi evrenlere yolculuğunda rehberi Surûş, Dante’nin İlahi komedya’sındakiVergiliüs gibi bir tilemenin simgesi, Sîmorg; Allah’ı ve tek renklilik, birlik ve olgunluğun zirvesi olarak kabul edilen Kâf Dağı’na erişmeyi başaran ancak kendilerinden başka kimseleri ya da nesneleri göremeyen otuz kuş da; varlığı ve birliği bütün yaratıklar üzerinde görülebilen, çoklukta birliği tecelli eden yüce yaratıcıya inanışı vahdet-i vucûd’u simgelemektedir. Aslında kuş risaleleri birer mistik eser olarak Ferîduddîn-i Attâr’dan önce de İbnSinâ, Muhammed-i Ğazzâlî, Şihâbuddîn-i Sohreverdî gibi usta kalemlerin de eserleri arasında yer almaktadır. [9]

Bu tür eserlerde değişim ve gelişime açık yetenekli nefisler/kişilikler, kuşlar görünümünde simgelenerek yüce olgunluk Kâf’ına doğru yola çıkarlar. Yolculuklarını engelleyebilecek olumsuzlukları tek tek ortadan kaldırıp onları aşarak çok tehlikeli bin bir belayla dolu yollardan geçerek asıllarına ve hükümdarlarına ulaşırlar. Bu dünyaya gönderildiklerinde karanlık ve sıkıntılı bu zindanda ten kafesinde tutsak olduklarını, sürgünde bulunduklarını anladıklarında yeri yücelerde ve göklerde olan asıllarına kılavuz melek (hüdhüd, pir, mürşid-i kâmil) yardımıyla ve onun önderliğinde tehlikeli yolculuk sonunda ana vatanına ulaşır. Güzergah topraktan yükselerek feleklere ulaşmaktadır. Batının karanlık derin kuyularından doğunun en aydınlık ve en yüce tepelerine götürmektedir. Kuş olarak simgelenmeleri de fiziki bağımlılıklarından ve ilgilerinden kurtulup amaçlarına doğru uçmalarını sağlama amacıyladır. Mantıku’t-tayr, gerçekte mistik bir kahramanlık anlatısıdır. Salik’in karşılaşacağı Rüstem ve İsfendiya’ırŞahnâme’de karşılaştıkları HeftHân’dan farklı olmayan tehlikeler ve sıkıntıları ilginç anlamlandırmalarla ifade eder. Eser, ruh kuşlarının, marifet isteyenlerin, Allah’ı arayan ruhların kahramanlık serüvenlerini anlatır. [10]

7. Ma‘ârif

VII./XIII. yüzyılın önde gelen mutasavvıflarından BahâVeled olarak bilinen MevlanaCelâluddîn'in babası Bahâuddîn Muhammed b. Huseyn-i Belhî(ö. 628/1230) tarafından kaleme alınan bu eser, kendisinin meclislerinde yaptığı heyecanlı, sade, akıcı konuşmalar ve başta tasavvuf olmak üzere değişik konulardaki sözlerinin bir araya toplanmasından oluşmaktadır. BahâVeled, bu meclislerinde tasavvufun gerçeklerini, dinî konularda vaazlar vererek Kur’ân ayetlerinden örneklerle akıcı ve çekici bir tarzda ifade etmiş, bunların önemli bir kısmını da bu eserinde aktarmıştır. Aynı zamanda dönemin konuşma ve yazı dili hakkında da önemli ayrıntılar içeren bir kaynak olan eserin tarzı yer yer sürrealist özellikler de çağrıştırmaktadır. [11]

8. Avârifu’l-ma‘ârif

Sohreverdiyye ekolünün kurucusu, ünlü sufî ve fıkıh bilginlerinden Şihâbuddîn Sohreverdî (ö. 632/1234) bu eserinde tasavvufun çeşitli konularını ele almaktadır. Tasavvufun adı, faziletleri, özellikleri, seyr u sulûk, mutasavvıfların birtakım özel halleri, çeşitli makamları biyografileri, şeriatın ince ayrıntılarıyla ilgili konular, tasavvuf teknik terimleri gibi bilgilere yer veren “Altmış üç Bab” halinde hazırlanmış olan ‘Avârifu’l-ma‘ârifyazarının hayatta bulunduğu dönemlerde bile ün kazanmış, kendisinden sonra bu alanda eserler kaleme alacak yazarları etkisi altında bırakmıştır. Değişik dönemlerde Farsça’ya çevrilen, 1891 yılında İngilizce’yetercüme edilen eserin Farsça çevirileri arasında İsmail b. Abdulmu’mîn-i İsfahânî(ö. 710/1310) ZahîruddînAbdurrrahmân(ö. 716/1316) ve son olarak da Kâsım-i Ensârîtarafından yapılarak 1364 hş. yılında Tahran’da yayınlanan tercümeleri en önemlileridir. [12]

9. Mirsâdu’l-‘ibâd

VI./XII. yüzyılın son devirleriyle VII./XIII. yüzyılın ilk dönemlerinde yaşamış önde gelen sufîlerdenNecm-i Dâye olarak bilinen Ebû Bekir Abdullâh b. Muhammed b. ŞehâverNecmuddîn-i Râzî(ö. 654/1256) tarafından 620/1223 yılında kaleme alınarak Anadolu Selçuklu sultanı Alaaddîn Keykubat’a ithaf edilen Mirsâdu’l-‘ibâdmine’l-mebde’ ile’l-me‘âd, “Beş Bab” olarak düzenlenmiştir. Eser, yazarın yaşadığı dönemlerdeki tarihî ve sosyal gelişmeler, ünlü şahsiyetler, din ve tasavvuf büyüklerinin sözleri ile ilk dört yüzyılda söylenen Fars şiirlerden seçmelere yer vermektedir. Necm-i Daye, her bölümün başında, orada ele aldığı konuda Kur’an’dan bir ayet, Peygamber’den bir hadise yer vermiş, ayet ve hadislerin açıklamalarından sonra tasavvufî konuları örneklerle açıklamıştır. Fars nesrinin en iyi örnekleri arasında yer alan Mirsâdu’l-‘ibad, tasavvufun tarihî seyri, gelişmesi ve yaygınlaşması konularıyla birlikte, tasavvuf dalında kullanılan çok sayıda teknik terime de yer vermektedir. İlk olarak Necmuddevle tarafından 1314 hk./1896; daha sonra SeyyidHuseyn-i Tehrânî tarafından 1352 hk./1933 yılında Tahran'da yayınlanmış olan eser, son dönemlerde Muhammed Emîn-î Riyâhî tarafından tashih edilerek 1352 hş. yılında Tahran’da yeniden basılmıştır. Eserin bir diğer baskısı da Muhammed-i Nâsıh tarafından yapılan tashihli metindir. [13]

10. Mesnevî-yiMa‘nevî

Daha çok Mevlana Celâluddîn olarak tanınan CelâluddînMuham-med b. Muhammed Huseyn-i Belhî(öl. 672/1273) tarafından kaleme alınmış, Fars edebiyatının egemen olduğu bölgelerin tamamında didaktik tasavvuf edebiyatı konusunda en önemli eser olarak kabul edilen Mesnevî-yiMa‘nevî, yazarın yaşadığı döneme kadar tasavvuf dünyasında edinilmiş bütün tecrübeleri, bilgi birikimi ve sufî mirasını içeren, edebî özellikleri, Fars şiir kuralları ve teknikleri açısından da en üst makamda bulunan eserlerden biridir. Mevlana, bu eserini 658/1260 yılında HusamuddînÇelebî'inin isteği üzerine "Altı Defter" olarak kaleme almıştır. Toplam 26.000 beyitten oluşan Mesnevî ve lirik sufî şiirin zirveye ulaştığı Divân-i Kebîr/Dîvân-i Şems adlı diğer eseriyle Mevlana, daha önce Attâr'ın başlattığı özellikle tasavvuf şiirini saray çevreleri, bilim ve edebiyatla uğraşan kesimlerin dar çerçevesinden çıkararak halka ulaştırma yolundaki çalışmaların tamamlayıcısı olmuş ve önemli ölçüde hedefine ulaşmıştır. Mevlana, benzeri az görülen ruhî heyecanları ve samimi çalışmalarıyla dinî hayatın ocağı haline getirdiği tasavvufa muhalif grupların bile dikkatlerini çekecek özellikler kazandırmıştır. [14]

Bir bakıma tasavvuf ansiklopedisi denilebilecek bir tarzda hazırlanan, ney diliyle şikâyet ve ayrılıklardan hikâyelerle söze başlayan ilk on altı beytin şerhi olarak kabul edilmekte, bu özelliğinden dolayı Neynâme olarak da bilinmekte olan eserin asıl konusu da; ayrılığın hikâyesi, arifin "neyistân" olarak adlandırılan asıl vatanına dönme arzusu, bu yoldaki maceraları ve yanıp yakılmalarıdır. [15]

Mesnevî'nin tam ve en güzel ilk şerhleri Anadolu'da yapılmıştır. İsmail Dede Ankaravî (Rusûhuddîn) tarafından yapılan Fâtihu'l-ebyât, eserin mensur tercümesini de içeren doğuda yapılan en güzel şerhler arasında yer almaktadır. Sarı Abdullah Efendi tarafından yapılan bir diğer şerh de, sufî şairlerin şiirlerinden örneklere de yer veren Cevâhir-i Bevâhir-i Mesnevî adıyla hazırlanmış hacimli bir eserdir. İsmail Hakkı Bûrsevî'ninRûhu'l-Mesnevî adlı eseri, Abidin Paşa'nın "Altı Cilt" halindeki şerhi de bu konudaki önemli çalışmalar arasında yer almaktadır. Mesnevî'yi beyit beyit çevirerek şerh eden Abdulbaki Gölpınarlı'nınŞerh-i Mesnevî-yiŞerîf adlı eseri Tevfîk-i Subhânî tarafından birtakım ilavelerle Farsça'ya çevrilmiş, 1374 hş. yılında Tahran'da yayınlanmıştır. Abdulbaki Gölpınarlı eseri Mesnevî adıyla "Altı Cilt" Halinde Türkçeye çevirerek 1991 yılında yayınlamıştır.

Bektaşî tarikatı dervişlerinden Yûsuf b. Ahmed el-Mevlevî tarafından el-Menhecu'l-kavî li-tullâbi'l-Mesnevî adıyla yapılan Arapça şerh 1289 yılında Mısır'da yayınlanmıştır.

Batı dünyasında da yoğun ilgi gören Mesnevî, R. A. Nicholsontarafından tashih edilerek tamamı İngilizce'ye çevrilmiş ve yayınlanmıştır.

Bedîuzzamân-i Furûzânfer'in sadece ilk defterin bir bölümünün şerhini kapsayan "Üç Cilt" halindeki Şerh-i Mesnevî-yiŞerîf adlı çalışması SeyyidCa'fer-i Şehîdî tarafından devam ettirilmiştir. Bunlardan sonra, Muhammed Takî-yiCa'ferî'nin "On beş Cilt" halinde hazırladığı Mesnevî şerhi ve Abdulhuseyn-i Zerrînkûb'unSırr-i Ney adlı eserleri yer almaktadır. Mesnevî, Kerîm-i Zemânî, Muhammed-i İstilâmî tarafından da şerh edilmiş, Tevfîk-i Subhânî, Konya nüshasını esas alarak 1373 hş. yılındaMesnevî'yi neşretmiştir. Nicholson'un şerhi (Leiden 1937), Hasan-i Lâhûtî'nin Farsça çevirisiyle 1374 hş. yılında Tahran'da yayınlanmıştır. [16]

11. el-İnsânu’l-Kâmil

VII./XIII. yüzyılın büyük sufîlerinden daha çok Azîz-i Nesefîolarak bilinen Azîzuddîn b. Muhammed-i Nesefî(ö. VII./XIII. yüzyılın son dönemleri), İranlı tabip, yazar, şair ve mutasavvıflar arasında yer almaktadır. Nesefî, 680/1281 yılında Şiraz’da tamamladığıel-İnsânu’l-kâmil adlı bu eserinde; sufîlerin insan-ı kâmil=olgun insan hakkındaki sözlerini aktarmakta, çeşitli özellikleriyle olgun insanı tanımlamaktadır. Ona göre olgun insan; özü sözü bir, yaptığı işleri doğru, ahlakı iyi ve bilgili insandır. "Giriş" ve içlerinde "4-15 Fasıl" bulunan "22 risale" ve "11 ek risale"den oluşan eserde; tasavvuf, vahdet-i vucûd ve felsefe ile ilgili konular: ruhlar ve bedenlerin yaratılışı... aşk, tasavvuf ehlinin adabı, kaza ve kader, vahiy, ilham, cennet ve cehennem sade bir dilde anlatılmıştır.

el-İnsânu’l-kâmil, diğer konularının yanında tasavvuf teknik terimlerinin açıklamalarına da yer vermektedir. Yazar bu ve diğer eserlerinde kendi şiirlerini de aktarmıştır. Eser Mehmet Kanar tarafından Türkçe'ye çevrilerek 1990 yılında İstanbul'da yayınlanmıştır. [17]

12. Gulşen-i Râz

Şeyh Mahmûd-i Şebisterî'nin (ö. 720/1320) didaktik Fars tasavvuf şiiri içerikli önemli eseri Gulşen-i Râz, mesnevî türünde küçük bir eser olmasına karşın Mevlana’nın Mesnevî’si, Senaî ve Attâr’ın eserlerinden daha etkili özellikler taşımaktadır. Düşünce, nefis, marifet, vahdet, seyr u sulûk gibi çeşitli konularda sufîlerin görüşleri, düşünceleri ve yorumlarına yer veren eser, özellikle Safevîler döneminde Fars tasavvufunun özünü içeren bilgilere yer verdiği kabul edilerek çok yoğun ilgi görmüş ve çok sayıda mutasavvıf tarafından şerh edilmiştir. Şebisterî bu eseri, EmîrHuseynî-yiHerevî tarafından Azerbâycansufîlerine yöneltilen birkaç manzum sorunun cevabı olarak kaleme almıştır. Mesnevî kalıbında 1000 beyitten oluşan Gulşen-i Râz, Toplam on beş ayrı konuda çeşitli soruların cevaplandırılması yoluyla ortaya çıkmıştır. Mutasavvıfların inançları ve düşüncelerini özetleyen bir eser olarak Gulşen-i Râz, çok derin bir tasavvufî içeriğe sahiptir. Eserin en önemli şerhi, "Esîrî" mahlaslı ŞemsuddînMuhammed b. Yahyâ-yiLahicî'nin (öl. 912/1506) Mefâtîhu'l-i‘câzadıyla 877/1472 yılında kaleme almış olduğu, önce Şebisterî'nin beyitlerini verip sonra da ilgili beyitleri çeşitli yönlerden açıklayan bilgilere yer veren paragraflardan oluşan eserdir. [18]

13. Nefehâtu’l-’uns

IX./XV. yüzyılın önde gelen bilim adamı, şair ve mutasavvıf şahsiyetlerinden NûruddînAbdurrahmân b. Ahmed-i Camî(ö. 898/1492)  tarafından kaleme alınan Nefehâtu’l-’unsminhazarâti'l-kuds, EbûAbdurrahmân es-Sulemî (ö. 412/1021) ve Abdullâh-i Ensârî’nin (ö. 412/1021) Tabakâtu’s-sufîyye adlı eserlerinde kendilerinden bahsedilmemiş büyük sufîlerin tasavvuftaki konumları, biyografileri ve kerametlerini içermektedir. AlîŞîrNevâî’nin isteği üzerine yazılmış olan ve toplam 614 tasavvuf büyüğünün biyografisine yer verilen eserde; tasavvuf, velilik, sufîler, sufîlerin kerametleri, keramet ile mucize arasındaki farklar vb. konular ele alınmıştır. [19]

Erkek ve kadın büyük sufîlerin biyografilerinin yanı sıra tasavvuf teknik terimlerinin açıklamalarını da içeren bu eser, Abdulğafûr-i Lârî tarafından Tekmile-yi Nefehâtu’l-’uns adıyla şerh edilmiştir. Camî’nin hayatı, edebî kişiliği ve şahsiyeti hakkında önemli bilgiler de içeren, AlîŞîrNevâî (öl. 906/1500) tarafından Nesâyimu’l-mahabbe adıyla tercüme edilmiş olan eserin diğer bir çevirisi de, birtakım eklemelerle X./XVI. yüzyıl klasik Osmanlı yazarlarından Lâmi‘îÇelebî (ö. 938/1531) tarafından yapılmıştır.

Mehdî-yiTevhidipûr’un tashihiyle 1337 hş. yılında Tahran’da yayınlanan eser, “Üç Bölüm”den oluşur ve şu konulara yer verir: Tasavvuf, klasik Yunan felsefesi ve yeni Eflatuncuların düşünceleri. Eski Hindistan ve Budizm. İran tasavvufunun felsefi temelleri. Tasavvufun İslâm sonrası dönemlerde İran’da Camî’nin yaşadığı çağa kadar gösterdiği gelişmeler. İran tasavvufunun belli başlı ekolleri. Camî’nin yaşadığı dönemin tarihi. Camî’nin hayatı. Ebû Hâşim es-Sufî’den başlayarak, Hafız-i Şirazî’ye kadar erkek; daha sonra da Rabia-yiAdeviyye'den itibaren büyük sufî kadınlar. Bazı tasavvuf teknik terimleriyle anlaşılması zor kelimelerin açıklamaları. [20]

Edebî eserlerini Farsça olarak kaleme alan, değişik konularda Arapça eserler de yazmış olan Camî’nin eserleri sağlığında bile Türk dünyasının önemli bir bölümüne yayılmış, o dönemde yaşamış bilginler, edebiyatçılar ve şairlerin ilgisini kazanmıştır. Önemli eserlerinin Türkçe’ye çevrilmiş olması onun Türk edebiyatı üzerindeki etkisini de göstermektedir. Öğrenimini Semerkant ve Herât gibi dönemin önde gelen bilim ve edebiyat merkezlerinde tamamlayan, aynı zamanda önde gelen mutasavvıflar arasında yer alan Camî, zor anlaşılır tasavvufî konuları da sade bir tarzda anlatmıştır. [21]

KAYNAKÇA

Arberry, Arthur J.,ClassicalPersianLiterature, London 1958.

Arberry, Arthur J.,Edebiyyât-i Klâsik-i Fârsî (çev. Esedullâh-i Azâd), Tahran 1371 hş.

Bahâr, MuhammedTakî, Sebkşinâsî/Târîh-i Tatavvur-i Nesr-i Fârsî, Tahran 1373 hş., I-III.

Browne, Edward Granville, A LiteraryHistory of Persia, Cambridge 1924, I-IV.

Camî, Abdurraman, Nefehâtu’l-’uns (yay. Mehdî-yîTevhîdîpûr), Tahran 1337 hş.

Çelebî, Kâtip, Keşfü'z-zunûn ‘an esâmi’l-kutubve’l-funûn, (yay. Kilisli Muallim Rıfat-ŞerefettinYaltkaya), İstanbul 1941-1943.

Çelebî, Kâtip, Keşfü'z-zunûn ‘an esâmi’l-kutubve’l-funûn, (yay. Kilisli Muallim Rıfat-ŞerefettinYaltkaya), İstanbul 1941-1943., I-II.

Ensarî, Kâsım, Mebânî-i ‘İrfân ve Tasavvuf, Tahran 1370 hş.

Ethé, Hermann, Târîh-i Edebiyyât-i Fârsî(çev. Rızâzâde-yi Şafak), Tahran 2536 şş. 

Firdevsî, Ebu’l-Kâsım, Şâhnâme (Cüveynî, Azizullâh), Tahran 1389 hş., I-VI.

Firdevsî, Ebu’l-Kâsım, Şâhnâme(yay. Mohl, Julius), Tahran 1377 hş.

Karlığa, H. Bekir, “Gazzâlî”, DİA, XIII, 489-534.

Keşfu’l-Mahcûb/Hakikat Bilgisi (Süleyman Uludağ), İstanbul 1982, s. 56-57;

Mâhyâr, Abbâs, Merce‘şinâsî-yi Edebî ve Reviş-i Tahkîk, Tahran 1374 hş.

Mevlevî, Celaluddîn, Mesnevî-yi Manevî, Tahran 1384 hş.

Mojdehî, SâmiyeBasîr, “İrfân ve Edeb-i Fârsî”, Dânişnâme-yi Edebi Fârsî, II, 971

Rezmcû, Huseyn, İnsân-i Ârmânî ve Kâmil, Tahran 1375 hş.

Rezmcû, Huseyn, Kalemrov-i Edebiyyât-i Hamâsi-yiÎrân, Tahran 1381 hş., I-II.

Rızâzâde-yi Şafak, Sâdık, Târîh-i Edebiyyât-i Îrân, Tahran 1352 hş.

Sadr-i Niyâ, “el-İnsânu’l-Kâmil”, Dânişnâme-yiEdeb-i Fârsî, s. 145-146;

Sadr-i Niyâ, “Enderznâme”, Dânişnâme-yiEdeb-i Fârsî, II, 169.

Safâ, Zebîhullâh,Gencîne-yiSohen, Tahran 1370 hş. I-VI.

Safâ, Zebîhullâh, Târîh-i Edebiyyât Der Îrân, Tahran 1371 hş. I-V.

Senâî-yiGaznevî, Dîvân (yay. Pervîz-i Bâbâyî) Tahran 1375 hş.

Serrâmî, Kadem Alî, “Sembolism Der Dâstânhâ-yiŞâhnâme”, Nemîrem Ez În Pes Ki Men Zinde Em, s. 434.

Subhânî, Tevfîk, Târîh-i Edebiyyât, Tahran 1375 hş., I-IV.

Şekîbâ, Pervîn, Şi‘r-i Fârsî Ez ÂğâzTâİmrûz, Tahran 1373 hş.

Şemîsâ, Sîrûs, Ferheng-i İşârât-i Edebiyyât-i Farsî, Tahran 1375 hş.

Vâhiddûst, Nihâdînehâ-yiEsâtîrî Der Şâhnâme-yiFirdevsî, Tahran 1379 hş.

Vahidî, Ğulamhuseyn, “Sîmorğ, Morğ-i Fermânrevâ”, Hestî, I/3, Tahran 1372 hş., s. 91-101.

Yâhakkî, Muhammed Ca’fer, Ferheng-i Esâtîr ve İşârât-i Dâstânî der Edebiyyât-i Fârsî, Tahran 1375 hş.

Zerrînkûb, Abdulhuseyn, Ez Guzeşte-yi Edebî-yiÎrân, Tahran 1375 hş.

Zumurrudî, Humeyrâ, Nakd-i Tatbîkî-yiEdyân ve Esâtîr Der Şâhnâme-yiFirdevsî, Hamse-yiNizâmî ve Mantuku’t-tayr, Tahran 1382 hş.

 

 

[1]Bahâr, MuhammedTakî, Sebkşinâsî/Târîh-i Tatavvur-i Nesr-i Fârsî, Tahran 1373 hş., II, 187; Rızâzâde-yi Şafak, Sâdık, Târîh-i Edebiyyât-i Îrân, Tahran 1352 hş., s. 388;.

[2]Bahâr, Sebkşinâsî, II, 187; Safâ, Edebiyyât, II, 892; Zerrînkûb, Abdulhuseyn, Ez Guzeşte-yi Edebî-yiÎrân, Tahran 1375 hş. s. 139; Subhânî, Edebiyyât, I, 83.

[3]Safâ, Gencîne-yiSohen, I, 293; Mâhyâr, s. 236-238.

[4]Ethé, Hermann, Târîh-i Edebiyyât-i Fârsî(çev. Rızâzâde-yi Şafak), Tahran 2536 şş. , s., 294; Browne, Edward Granville, A LiteraryHistory of Persia, Cambridge 1924, I-IV., II, 293-296.

[5]Ethé, Târîh-i Edebiyyât-i Fârsî, s. 294; Karlığa, H. Bekir, “Gazzâlî”, DİA, XIII, 489-534.

[6]Safâ, Gencîne-yiSohen, I, 113.

[7]Çelebî, Kâtip, Keşfü'z-zunûn ‘an esâmi’l-kutubve’l-funûn, (yay. Kilisli Muallim Rıfat-ŞerefettinYaltkaya), İstanbul 1941-1943., I-II., I, 645; Ensarî, Kâsım, Mebânî-i ‘İrfân ve Tasavvuf, Tahran 1370 hş., s. 164; Şekîbâ, Pervîn, Şi‘r-i Fârsî Ez ÂğâzTâİmrûz, Tahran 1373 hş., s. 97.

[8]Mojdehî, SâmiyeBasîr, “İrfân ve Edeb-i Fârsî”, Dânişnâme, II, 970.

[9]Rezmcû, Kalemrov-i Edebiyyât-i Hamâsî, I, 317-318.

[10]Rezmcû, Kalemrov-i Edebiyyât-i Hamâsî, I, 318-320.

[11]Safâ, Edebiyyât, II, 1019-1022, III/2, 1152.

[12]Browne, A LiteraryHistory of Persia, II, 482-483, 496; Şafak, Edebiyyât, s. 548.

[13]Browne, A LiteraryHistory of Persia, II, 495-496; Arberry, ClassicalPersianLiterature, s. 248-253; Keşfü'z-zunûn, II, 1655; Şafak, Târîh-i Edebiyyât, s. 549; Ensârî, Mebânî-yi ‘İrfân, s. 170; Mâhyâr, s. 241.

[14]Mojdehî, SâmiyeBasîr, “İrfân ve Edeb-i Fârsî”, Dânişnâme, II, 971.

[15]Mojdehî, SâmiyeBasîr, “İrfân ve Edeb-i Fârsî”, Dânişnâme, II, 971

[16]Mojdehî, SâmiyeBasîr, “Mesnevî-yiMa'nevî”, Dânişnâme, III, 869-870.

[17] Şafak, Edebiyyât, s. 545; Sadr-i Niyâ, “el-İnsânu’l-Kâmil”, Dânişnâme, s. 145-146; AzîzüddînNesefî, Tasavvufta İnsan Meselesi/İnsan-i Kâmil (trc. Mehmet Kanar), İstanbul 1990.

[18]Gîlânî, Muhammed Lâhîcî, Şerh-i Gulşen-i Râz(nşr. AlîKulîMahmudî-yiBahtiyâ-rî), Tahran 1377 hş.

[19]Çelebî, Kâtip,Keşfü'z-zunûn ‘an esâmi’l-kutubve’l-funûn(yay. Kilisli Muallim Rıfat-ŞerefettinYaltkaya), İstanbul 1941-1943, II, 1967-1968; Humâyî, Edebiyyât, s. 271; Safâ, Edebiyyât, IV, 470.

[20]Câmî, Abdurraman, Nefehâtu’l-’uns(nşr. Mehdî-yîTevhîdîpûr), Tahran 1337 hş.

[21] Okumuş, Ömer, “Câmî, Abdurrahman”, DİA, 94-98.

Yeni yorum ekle

Düz metin

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.