
Nizamî Gencevî’nin Sırlar Hazinesi’nde
Yaşlı Kadın İ Le Sultan Sencer Hikâyesi
Nizamî Gencevî’nin ilk büyük eseri olan Sırlar Hazinesi, Yakın ve Orta Doğu edebiyatlarında didaktik şiir türünün en kıymetli örneğidir. Bu eser dâhi şairin yaratıcılığında destansı şiir dalında ilk kalem tecrübesi idi. Sırlar Hazinesi adından da anlaşıldığı gibi, Yakın ve Orta Doğu edebiyatlarında yaygın didaktik eserleri arasında yer alır. İçerik ve temaları açısından Kelile ve Dimne, Kutadgu Bilig, Hadîkatü’l-hakîka, Siyâsetnâme, Kâbûsnâme, Çehâr Makâle gibi eserlere yakın olan eser, bazı konularıyla da sözü edilen eserlerden farklıdır. Şair, sanki kendi çağına kadar yazılmış didaktik edebiyatı değerlendirip derleyerek ona daha yüksek hümanist, demokratik yön vermiştir. [1]
Nizamî’nin ilk eserini Senaî’nin Hadîkatü’l-hakîka adlı eserine nazire yazması tesadüfi değildir. Bu, Nizamî’nin, kendisinden önceki hümanist şiire bigâne kalmaması ile izah edilmelidir. Şair, selefinin eserinin adına uygun bir ad seçmekle beraber, onun bazı fikirlerine de katıldığını bildirmiş, birçok hikâyesini onun hikâyeleri ile benzer ve onları çağrıştıracak şekilde yazmıştır. “Sultan Mahmud ile Kocakarı Hikayesi”, "Sultan Sencer[2] ile Kocakarı Hikayesi” bu söylediklerimizin örneği olabilir. [3]
Nizamî’nin Sırlar Hazinesi,mazmunu, işlediği konular, hümanist değerler, dillendirdiği düşünce ve duygular ve sanat bakımından Senaî’nin şiirinden daha yüksek makamdadır. Bu gerçek Sırlar Hazinesi’nin içeriğinde de, yazarın işleyiş tarzı ve temalarından açıkça görülür. Bu engin sırlar hazinesinde her hikâyenin, her kelimenin özgün bir anlamı vardır. Sultan Sencer Gence’ye komşu Abhaz’a hiç gelmemiş olsa da Nizamî hayali bir hikâye ile kocakarının, Sencer’e itirazlarını olağanüstü ifadelerle dillendirmektedir. [4]
YAŞLI KADIN İ LE SULTAN SENCER HİKÂYESİ
Çok zulme uğramış bir yaşlı kadın, uzattı elini, tuttu kaftanının eteğinden Sultan Sencer’in: “A hükümdar! Senden insafı, adaleti az görmüşüm, senden bir ömür hep zulüm görmüşüm ben” dedi. “Sarhoş bir bekçi geldi, bizim mahalleye de, tekmeledi yüzümü gözümü benim.
Suçsuz yere geldi, beni kendi evimden çıkardı. Saçlarımdan çekip sürükleyerek mahallenin meydanına götürdü. Zindana attı beni. Evimin kapısına zulüm mührünü bastı da kilit vurdu kapıma benim. Şöyle dedi: “Be kamburu çıkmış kadın! O adamı kim öldürdü mahallenin ortasında gece yarısı?” Evimi aradılar kanlı katil kimdir diye. Bundan daha fazla zulüm olur mu a hükümdar? Sarhoş kendisi, katil başkalarıyken, neden bir yaşlı kadına öfkelenir, zulmederler ki?
Şarap içer, devletin malını yer, bitirirler, yaşlı bir kadını da cinayetten alır götürürler. Bu zulümleri bana reva görenler, benim namusumu, senin adaletini yok ederler. Ezildi, yandı gitti, yaralı gönlüm benim. Hiçbir şeyim kalmadı, ruhum çıkıp gitti benim. Adaletinle almaz isen hakkımı ey hükümdar! Hesap günü sorulacak senden bütün bunlar! Adalet ve doğruluk görmüyorum ki sende ben! Zulümden beri görmüyorum ki seni ben!
Hükümdarlardan halkına yardım gelir, güç gelir. Senden bize baksana ne alçaklıklar gelir! Yetim malını elinden almak adalet değil. Vazgeç bu yağmalamadan, Abhaz yağması değil bu! Dul kadının malını yağmalama! Utan be yaşlı kadının ak saçlarından! Bir kulsun sen, hükümdardan dem vuruyorsun! Hükümdar değilsin çünkü zalimsin sen! Hükümdar dediğin kişi, yönettiği ülkede herkesin hakkını gözeten kişi.
Öyle olursa bütün ülke buyruklarına baş eğer, gönülden, candan hükümdarlarını severler. Dünyayı baştanbaşa viraneye çevirmişsin sen! Ne hünerin, ne marifetin var bir düşün? Dağlar gibi yücelmişken Türk’ün devleti; bütün dünyayı sarmıştı Türk’ün adaleti, şefkati. Sen böyle adaletten ayrılıp zulüm yolu tutarsan, Türk değilsin yağmacı bir Hintlisin sen. Yaktın, yıktın ülkeyi, bir tek evde kimse kalmadı. Köylünün harmanı senin yüzünden tahılsız kaldı.
Aklını başına topla! Sayılı günün kaldı ölüme. Gelir erişir ölüm, gelmesin diye bari bir duvar ör araya. Adaletin, geceni aydınlatan bir kandil. Yarınki mutluluğunun sebebi, bugünün ışığı senin. Yaşlı kadınları sözlerinle mutlu et. Bu sözleri de yaşlı bir kadından hatıra kabul et. Çek elini zavallıların üzerinden, koru kendini çelik uçlu ah oklarından. Nedir böyle her tarafa ok yağdırıyorsun? Yoksulların azıklarından yok ki haberin senin.
***
Zulüm için yaratılmadın ki sen
İnsanlara rızık kapıları açmalısın sen
Zulmü azaltmak için hükümdar oldun sen
Başkaları yaralanınca, ilaç ol diye sen
Zayıfların, güçsüzlerin töresi sana yalvarıp yakarmak
Senin tören de onları okşamak, korumak
Söz söyleyenlerin sözlerine kulak ver sen!
Bu üç-beş yoksulun yardımına koş sen!
Horasan hükümdarı Sencer’e bu sözler kâr etmedi
Zarar etti. Çünkü bu sözlere kulak vermedi
Bu çağda adalet erişilmeyecek kadar uzaklarda
Adaletin yuvası artık asılı Simorğ’un kanatlarında
Bu gök kubbede utanma, insaf kalmadı
Bu asılı, temelsiz dünyada onur kalmadı
Kalk be Nizamî daha da ağla, hüngür hüngür ağla sen
Kan kesilmiş yürekler baksana, kanlı yaş dök, ağla sen [5]
[1] Nizami Gəncəvi, Sirlər Xəzinəsi, (Xəlil Yusifli), Nizami Gəncəvi və Onun "Sirlər Xəzinəsi" Poeması, s. 7.
[2] Sultan Sencer: Son büyük Selçuklu hükümdarı (eg. 1118-1157). 25 Receb 479’da (5 Kasım 1086) Sincar’da doğdu. Babası Sultan Melikşah’tır. Sencer isminin ona doğum yerinden dolayı verildiği rivayet edilir. Çocukluğunda geçirdiği çiçek hastalığı Ömer Hayyâm tarafından tedavi edilmesine rağmen yüzünde korkunç izler bıraktığı belirtilir. Küçük yaştan itibaren devlet idaresinde önemli tecrübeler edinmiştir. Sultan Sencer edip, şair ve âlimleri himaye ederdi. Büyük Selçuklu devlet teşkilâtı onun zamanında en ileri seviyeye ulaşmıştır. Sencer bazı kaynaklarda Sultan Melikşah ile birlikte örnek hükümdar olarak gösterilir.
[3] Nizami Gəncəvi, Sirlər Xəzinəsi, (Xəlil Yusifli), Nizami Gəncəvi və Onun "Sirlər Xəzinəsi" Poeması, s. 8.
[4] Bihrûz-i Servetiyân, “Râz u Remz-i Sohen Der Âsâr-i Âyîne-yi Ğayb, Nizamî-yi Gencevî, s. 332.
[5] Nizamî Gencevî, Sırlar Hazinesi (çev. Nimet Yıldırım), İstanbul 2024, s, 122-123.
Yeni yorum ekle