
Acıdan Düşünce Sağmak
Toplum, acılarına güzelleme yapan insanlarla dolu… Herkes bir şekilde acısını dillendiriyor, ancak ne olduğu yerden memnun ne de olacağı yer için emek veriyor. Bu denklemin içinden çıkabilmek, ancak acıyı farklı bir bakış açısıyla görmekle mümkün. Hâlbuki geçenlerde okuduğum bir kitapta bahsediliyordu: Bizi acıtan acı değil, geliştiren acı istiyoruz. Acılardan düşünceler çıkarmayı öğrenmeliyiz… Bu düşünce, insanı bir sınırdan başka bir sınıra taşıyan, gelişimin yolunu açan bir acıya dikkat çekiyordu. Gerçekten de acı, düşünce ve dönüşümün temelini oluşturabilir mi? Toplumun genel tavrıysa, acıyı kaçınılması gereken yerini hep mutluluğa bırakması gereken bir şey olarak görmekten öteye gitmiyor. Oysa, kendine inanmak kadar güçlü bir duygu bu, sınırları zorlamak; konfor alanından çıkmak.
İnsanın sınıra gelmeden sınırı geçemeyeceği gerçeği, bütün bilimsel, edebî ve sanatsal gelişmelerin temelinde yer alır. Birçok alanda fark yaratan insanlar, hep o “sınırları zorlayan” kişilerdir. Bu insanlar konfor alanlarını terk edip bilinmeyene doğru adımlar atmış ve en önemlisi, acıyı bir tür öğretmen olarak kabul etmişlerdir. Gelişimin ve başarıların çoğu, bu sınırları zorlayabilenlerin eseridir. Dolayısıyla, acı sadece bir engel değil, aynı zamanda bir öğretidir. Acıdan kaçmak yerine, ona yönelik sağlıklı bir yaklaşım geliştirmek, insanın en önemli büyüme araçlarından biri olabilir.
Çağımızda bazı ailelerin, üstelik maddi imkânlarını seferber ederek, çocuklarını psikologlara taşıdıklarını buna rağmen yaşadıkları sorunların üstesinden gelemediklerini görüyoruz. Şımarıklıkla öz güvenin birbirine karıştırıldığını, diğerkâmlığın rafa kaldırıldığını ve bireyselliğin bencillikle eş tutulduğunu ne yazık ki üzülerek seyrediyoruz. Bütün bu kavram karmaşasının ise toplumsal hayata acı ile yansıdığını tecrübe ediyoruz. Ayrıca söz konusu kavramları fark etmeyişimize eklenen liyakat hususu var ki sanıyorum oraya değinmek sınırlarımızı zorlamakla yakından ilgili olması hasebiyle elzem görünüyor.
Toplumsal sorunlardan biri de şudur kiçocuklarına her türlü maddi imkânı sağlayan aileler, bir yandan da kendi bireysel ve toplumsal sorumluluklarını unutuyorlar. Çocuklarının rahatça büyümesini istemekle birlikte, onlara gerçek dünya ile baş etme becerisi kazandırmaktan kaçınıyorlar. Öte yandan bireyselliğin bencillik ile karıştırılması, toplumun zayıf yönlerinden biridir. Bugün çoğu insan, özgüven ve diğerkâmlık arasındaki farkı anlamakta zorlanıyor. Özgüven, insanın kendi değerini bilmesi, kendine güvenmesi demektir; ancak bu, başkalarını küçümsemek, onların haklarını göz ardı etmek anlamına gelmez. Diğerkâmlık ise başkalarını anlamak, onların acılarına karşı duyarlı olmak, toplumsal bir sorumluluk bilinciyle hareket etmektir. Bu iki kavramı birbirinden ayırt edebilmek, sağlıklı bir toplumun temellerini atmak için oldukça önemlidir.
Liyakat meselesi de bu bağlamda önemlidir. Bir toplumda insanların sadece çevresel faktörlere, servetlerine ya da bağlantılarına göre değil, hak ettikleri yere değerli bir biçimde gelmeleri gerektiği anlayışı, toplumsal adaletin sağlanmasında hayati bir rol oynar. Liyakat, sadece kişisel bir başarı değil, aynı zamanda toplumsal bir sorumluluktur. Bu, kişinin kendine ve çevresine olan sorumluluğunu yerine getirmesi, üzerine aldığı sorumlulukların hakkını vermesi anlamına gelir. Zira liyakat, insanın sınırlarını zorlayarak, kendi potansiyelini en iyi şekilde ortaya koymasıdır. Ancak sınırlarını zorlayarak pek çok meziyeti kazanmış birçok kişi “bir işin nasıl yapıldığını bildiği hâlde, nasıl yapılamadığını acı içinde izlemek” zorunda kalmaktadır.
Sonuç olarak, acıya methiye dizip onubir şikâyet vasıtası olarak görmek, bireysel ve toplumsal gelişim açısından büyük bir kayıptır. İnsan, ancak acıyı bir öğretmen olarak kabul ederse kendi sınırlarını aşabilir ve gerçek anlamda bir dönüşüm ortaya koyabilir. Bu dönüşüm hem bireysel gelişimi hem de toplumsal yapıyı güçlendirecektir. Sınırları zorlamak, yalnızca cesaret meselesi değil, aynı zamanda insanın kendi potansiyelini keşfetmesi için bir zorunluluktur. Bu bilinçle hareket eden bir toplum, daha sağlıklı, daha adil ve daha güçlü bir geleceğe adım atabilir. Bunun belki de tek yolu acıdan düşünce sağmak olabilir…
Dr. Seda Artuç Bekteş
Yeni yorum ekle